ANTALYA Belediye Başkanı Menderes Türel’in şöyle bir hayali var:
Antalya Altın Portakal Film Festivali günün birinde Cannes Festivali gibi uluslararası bir üne kavuşacak.
Dünyanın zenginleri yatlarıyla Antalya Limanı’na demirleyip film festivaline katılacak.
Türel’in hayali gerçekleşebilir mi?
Antalya, Cannes ile boy ölçüşebilir mi?
Bu soruları ortaya atıp, hayatımda ilk kez katıldığım film festivalinde gördüklerime geçiyorum.
Antalya Film Festivali’nin bu yılki ana sponsoru Metro Grubu’nun içinde yer alan Real hipermarketler zinciri.
Real’in ekim ayında Antalya’da açılacak olması nedeniyle bir süreden beri bu şehre gidip gelen Genel Müdür Ulf Groth, festival için 500 bin Euro verdiklerini söylüyor.
Real hipermarketinin arsasını Menderes Türel şehre bir kültür merkezi yapılması şartıyla vermiş.
Önce kültür merkezi açılmış, sonra hipermarket.
Groth, Antalya Belediye Başkanı’yla alışverişten memnun, dolayısıyla sponsorluk önerisini reddetmemiş.
Aynı zamanda II. Avrasya Film Festivali’nin de sponsorluğunu üstlenmiş.
Rakamın henüz tam belli olmadığını ancak 5 milyon dolar civarında olduğunu söylüyor.
Sohbetimize, iki yıldan beri festivali düzenleyen TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil de katılıyor.
Yiğitgil’e göre, Roma, Venedik Festivali’ne alternatif olarak bir film festivali düzenlemek için kolları sıvamış.
Bunun için 18 milyon Euro’luk bir bütçe ayırmış.
Menderes Türel’e dönersek, bu yıl festivalde ilk kez bir "film pazarı" düzenlendiğini anlatıyor.
Film alıcılarıyla satıcılarını buluşturan "fuarvari" bu organizasyon festivalin büyümesi için, mali olanaklarını artırması için son derece önemli.
Özellikle de Türk filmlerinin pazarlanması için.
60 standın kurulduğu "film pazarı"na katılan bir arkadaşımdan öğrendiğime göre, bu yılki ilk organizasyonda alıcıdan fazla satıcı varmış.
"Film Pazarı"nın ilk yılı olduğu için alıcı ile satıcının eşitlenmesi önümüzdeki yıllarda mümkün.
Ancak bence üzerinde önemle durulması gereken konu festivalin organizasyonu.
Yiğitgil, "Bazı aksamalar Cannes Festivali"nde de oluyor dese açılış gecesi "Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu"nda, özellikle çıkışta yaşanan kargaşa öylesine geçiştirilecek cinsten değildi.
Bizim gruptan çoğumuz, tören sonrası, tiyatronun önündeki ormanlık arazide, ellerinde ayakkabılarıyla panik içerisinde arabasını arayan bir Faye Dunaway gördük.
Ne tarafa gideceğini bilemeyen Helen Miller’in durumu daha da kötüydü.
Arabasına ulaşamayınca Faye Dunaway’ın yanına kocasıyla birlikte sıkışmak zorunda kaldı.
Yine açılış töreninde doğru dürüst bir İngilizce çeviri olmamasından tutun da, basın odası kurulmamasına kadar sürüyle aksaklık daha sayabilirim.
Böyle bir festival için neden doğru dürüst bir organizasyon şirketiyle çalışılmadığı aklıma takılan başka bir soru...
Özetle, evet belki günün birinde Antalya, Cannes olabilir ama organizatörlerin eleştirilere kulak vermeleri koşuluyla.
TYD’den ’Turizm Üst Kurulu’ önerisi
FRANSA ve İspanya’nın elde ettikleri yüksek turizm gelirlerine rağmen nasıl yeni arayışlar içerisinde olduklarına ilişkin yazım üzerine Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD) Başkanı Oktay Varlıer aradı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na "Turizm Üst Kurulu" önerdiklerini anlattı.
Kurul, Fransa ve İspanya’daki benzer oluşumların fonksiyonlarını yerine getirmek üzere tasarlanmış.
Peki kurul ne yapacak?
Buna geçmeden önce Kültür ve Turizm Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde tamamladığı "2023 Turizm Stratejisi" taslağıyla ilgili bir bilgi, Varlıer’in dediğine göre, strateji taslağında Türkiye’nin "turizm gelişme bölgeleri" saptanmış.
Mesela, hangi bölgede kış turizmi, hangi bölgede termal turizmi olacak bunlar ortaya konmuş.
"İpek Yolu", "Zeytin Yolu" diye turizm koridorları açılmış.
Varlıer, "Bunlar çok iyi tasarlanmış. Ama bu çalışmanın mikro düzeye indirilmesi gerek. Maliyetler ne olacak? Altyapı için kamu kuruluşlarının ayıracakları ödenekler belli değil. Hangi bölgeye ne zaman, nasıl öncelik verilecek? O da yok" diyor.
Diyelim ki "2023 Strateji" taslağı bir turizm master planına dönüştü, işte o andan itibaren TYD’nin önerdiği "Turizm Üst Kurulu" devreye giriyor.
Hem master planının uygulanmasını, denetlenmesini üstleniyor.
Türkiye’nin tanıtımını da.
Varlıer’e göre, "Turizm Üst Kurulu" siyasetin üzerinde, yaptırım gücü de olan bağımsız bir yapıya sahip olmalı.
Öyle bir bağımsız yapı ki, turizmin geleceğini küçük hesaplar için baltalayanlara set çeksin.
TYD’nin bu önerisi gerçekten Türkiye’nin turizmde önünü açabilir.
Okul sütü bu yıl da unutuldu
OKULLARIN açıldığı gün eski Devlet Bakanı Hasan Gemici’den bir e-posta geldi.
Bakanlığı döneminde, ilköğretim öğrencilerinin her gün bir bardak süt içmeleri için bir proje başlatan Hasan Gemici, projenin bu yıl da rafa kaldırılmasından şikayetçi.
Gemici 2001-2002 eğitim yılında 1 milyon öğrenciye süt dağıtıldığını hatırlatıyor.
"Amacımız dört ilde başlatılan projeyi 5 yılda tüm ülkeye yaymaktı" diyor.
2004 yılında son verilen projeyle ilgili Tarım Bakanı Mehdi Eker, geçtiğimiz ayında "okul sütü"nün yeniden başlayacağını duyurmuş.
Gemici diyor ki "Söz verildi ama bu konuda birşey yapılmadı..."
"Türkiye’de 20 milyon insan yoksulluk, 1 milyon insan açlık sınırında. Çocuklarımızın yarısı okula yeterli kahvaltı yapmadan gidiyor. Bu durumda dersi nasıl dinleyebilir?"
İşte bir gerçeğimiz daha.
Ne kadar faydalı olursa olsun bir iktidarın başlattığı projeleri bir sonraki iktidar sürdürmüyor.
Okul sütü ülke geneline yayılsaydı kötü mü olurdu?