AB hayali çöktü mü?

GAZETENİN taşınması nedeniyle bir süreden beri oraya buraya dağılmış arşivi, yazıları, belge ve fotoğrafları yeniden toparlama işine giriştim.

Haberin Devamı

Geçen gün, ağustos 2002 tarihli bir yazı elime geçti.
O dönem Almanya’daki Türkiye Araştırmalar Merkezi Direktörü Profesör Faruk Şen “2010 yılında AB üyesiyiz” iddiasında bulunmuş.
Aradan 10 yıl geçmiş AB üyeliği konusunda bir milim ilerleme olmadığı gibi, Şen’in bugün başında olduğu TAVAK’ın (Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı) araştırması şu gerçeği ortaya koydu:
Günün birinde Avrupa Birliği’ne üye olacağımıza inananların oranı yüzde 17.
İnanılmaz bir oran.
AB ile müzakerelere başlama kararının alındığı 2004 yılında bu oran yüzde 78 idi.
TAVAK’ın bir yıl önce yaptığı araştırmada ise oran yüzde 35’te kalmıştı.
Yüzde 17’lik oranın ne anlama geldiğini dün Profesör Şen’e sordum.
Üç neden sayıyor:
• Türkiye son 10 yılda toplam yüzde 58 büyüdü. Kendine güveni arttı. Dolayısıyla AB perpektifi önemini kaybetti.
• Fransa ve Almanya’nın üyeliğe karşı olumsuz tavırları halkı gücendirdi.
• Avrupa’da İrlanda ile başlayan Yunanistan, İspanya, Portekiz ile devam eden ekonomik kriz.
Türk halkının Avrupa Birliği’ne inancını yitirmesinde madalyonun diğer yüzü var.
TAVAK’ın araştırmasına katılanların neredeyse yüzde 67’si hükümetin Avrupa Birliği konusunda yeterince çalışmadığına inanıyor.
Hükümetin yeterince AB ile ilgili çalışmadığını düşünenlerin oranı yüzde 33.
Daha aktif bir siyaset izlemesi gerektiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 34.
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’a dün ulaşabilseydim özellikle bu yüzde 67’i oranını sormayı isterdim.
Profesör Şen “Belli ki Türk halkının AB’den beklentisi kalmadı. Oysa üyeliğin önemli getirileri olacaktı” diyor.
Bunların başında 81 milletvekili ile Avrupa Parlamentosu’nda 5. büyük ülke konumuna gelmek var.
AB’nin Güvenlik ve Savunma Politikası’nda söz sahibi olmak, serbest dolaşım hakkı, AB bütçesinden yararlanmak üyeliğin başka getirileri olacaktı.
TAVAK’ın hesaplarına göre, Türkiye 2014 yılında AB’ye tam üye olabilseydi AB bütçesinden yıllık net 2,5 milyar euroluk bir katkı alacaktı.
Türkiye yüzünü giderek Ortadoğu’ya çevirirken AB hayalinin çökmesi çok kötü.

Haberin Devamı

TÜRKONFED projektörü bölgesel eşitsizliğe çevirdi

Haberin Devamı

DÜNYANIN 17. büyük ekonomisi olmakla övünüyoruz ama bizdeki bölgesel gelir farklılığı dev boyutta.
İstanbul ile Türkiye’nin en yoksul şehirleri Van, Muş, Bitlis, Hakkari arasında uçurumlar var.
Ne yaparsak yapalım, hangi politikayı uygularsak uygulayalım eşitsizlik giderilemiyor.
Yaşamakta olduğumuz sancılı günlerin arka planında bu gerçek de yatıyor.
TÜRKONFED geçtiğimiz günlerde yayınladığı “Bölgesel Kalkınma ve Kalkınma Ajansları” raporunda, bölgesel eşitsizliğin giderilmesi için Kalkınma Ajansları’nın daha büyük rol oynamaları gerektiğini belirtiyor.
Kalkınma Ajansı dediğimiz şey nedir?
Profesör Dr. Fatma Doğruel tarafından hazırlanan TÜRKONFED’in raporunda Kalkınma Ajansları’nın ortak bir tanımı olmadığı vurgulanıyor.
“Yerel kalkınma ve büyümeyi teşvik etmek amacıyla tasarlanmış yarı otonom kamu kuruluşları” diye bir tarif veriliyor.
Kalkınma Ajansı deyince benim aklıma öncelikle Mersin geliyor.
Zira Mersin Sanayi ve Ticaret Odası sanırım 10 yıl kadar önce Kalkınma Ajansları’yla ilgili önemli bir çalışma başlatmış ve ilk ajansın kurulmasına önayak olmuştu.
Mersin’in kurduğu Kalkınma Ajansı daha sonra Adana ile birleşti.
Neticede bugün 26 adet Kalkınma Ajansımız mevcut.
Bunların neler yaptıkları basına bazen yansıyor, bazen hiç yansımıyor.
Örneğin, Faruk Eczacıbaşı’nın başkanı olduğu Türkiye Bilişim Vakfı İstanbul Kalkınma Ajansı’yla birlikte İstanbul’un daha rekabetçi ve yenilikçi olması için proje geliştirmiş durumda.
TÜRKONFED’in raporuna dönersek, Kalkınma Ajansları’nın bölgesel politikalarda daha etkin bir rol üstlenmesini öneriyor.
Bunun için ajansların yerel iş dünyasıyla, yerel STK’larla, akademi dünyasıyla ilişkilerini geliştirmesi şart tabii ki.

Haberin Devamı

Gaziantep diken üzerinde

GAZİANTEP’te büyük geçmiş olsun.
Korkunç saldırının yaralarını sarması kolay olmayacak.
Dün konuştuğum Gaziantepli yakın dostum yerel Sabah Gazetesi’nin sahibi Aykut Tuzcu’ya bakarsanız sokaktaki vatandaş son derece kaygılı.
“Huzurumuz bozuldu. 30 yıldır terör olayı yaşamadık. Terör uygun ortamı bulamadı çünkü insanlar hep çalışmaya odaklıydı” diyor.
Gaziantep’in 2011 yılı ihracatı 5 milyar dolar.
Bunun neredeyse yüzde 40’ı Irak’a gerçekleştirilmiş.
Bu yılın ilk altı ayının ihracat rakamı ise 3.6 milyar dolar.
Yıl sonuna kadar bunun 6- 6,5 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
Tuzcu “Gaziantep iş dünyası diken üzerinde zira burası bölgede güvenli bir liman gibiydi. Üretim, ihracat tıkır tıkır yolundaydı” diyor.
Güvenli liman olduğu şehre Halepli zenginlerin akın etmesinden de belliydi.
Tuzcu’nun dediğine göre, Halepli zenginlerin Gaziantep’e sığınmaları nedeniyle kiralar ve ev fiyatları altı ay zarfında inanılmaz artmış.
Halep’e sadece 1 saatlik mesafedeki Gaziantep umarım “güvenli liman” kimliğine, huzurlu günlerine kavuşur.

Yazarın Tüm Yazıları