Ne kadar tekrarlasam az. Yüksek vergilere, bandrollere rağmen şaraplarımız arasında hem kaliteli hem de makul fiyatlı seçeneklere sıkça rastlanıyor artık. Yine de yüklüce fiyatlara rağmen içleri nispeten boş olan şaraplar da yok değil.
İthalat kolayladıkça, ithal şarapların fiyatları olmaları gerektiği makul seviyelere indikçe kof şarapların da suyu ısınacak. Şarapseverler hesaplı fiyatlarına rağmen üstün kalite sunan yeni seçeneklerle tanıştıkça yerli şaraplardan etiketinin gereğini yerine getirmeyenler bir bir silinip gidecek. Şarap dediğin sonuçta bir zevk meselesi ve her bireyin bambaşka bir damağı var. Ben size istediğim kadar en iyi şarap bu, beğenmeniz şart deyip durayım, siz onu beğenmedikçe tartışma bitmeli. Yoruma açık olmayan, somut tek konuysa deneyim kazanan damakların çok yakından tanıdığı, kesin yargının mümkün olduğu kalite konusu.
Şubat ayında yine bu satırlardan aktardığım Kavaklıdere’nin piyasaya bu ay çıkan yeni Côtes d’Avanos ve Pendore rekolteleri şarapçılığımızda yaşanan kalite devriminin müjdecileri. Kavaklıdere bu arada hesaplı şaraplarında da kaliteyi farkedilir bir biçimde arttırmış. Orta fiyatlı Egeo serisinin Cabernet/Merlot kupajıyla kırmızı Selection’un 2007 rekolteleri çok başarılı. Senelerdir yön verdiği Kalecik Karası üzümünden Ancyra, hatta inanın, Yakut’un bile son rekoltesi fiyatlarıyla cazip seçenekler.
Doluca’dan da dikkate değer yeniliklerle karşılaştim. Henüz tadamadığım tek bağ kupajı Alçıtepe’den sonra en pahalı şarapları Signium da bir kupaj ama Şiraz ağırlıklı. Genç burnunda sırıtan yüksek alkol ve abartılı meşe damakta yerini tatlı, olgun siyah erik ve vanilya aromalarına, bol baharatlı uzun bitişinde de ince tanenlere bırakıyor. Bu tarzın beğeneni çok ama bana bu tür şaraplar, sesi fazla açılmış müzik gibi geliyor. Oysa DLC serisinin yeni monosepajı Grenache, olgunluğuna rağmen meyve ve taneniyle, meşesiz yorumuyla, son derece dengeli, harikulade bir kırmızı, uygun fiyatı da günlük tüketim için ideal.
KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN NİCE ŞARABIMIZ VAR
Eski Tekel’i baştan yaratan Kayra’dan da Amerikalı danışman enologları Daniel O’Donell’ın elinden harika örnekler var. Ülkemizin en pahalı şaraplarından Imperial serisine Şiraz’ın ardından ikinci eklenen Öküzgözü harmanı henüz mesesi tam entegre olmasa da güçlü ve asil bir kırmızı. Yeni serileri Vintage altında ise bu güne kadar ülkemizde tattığım en güzel Sangiovese yorumuna rastladım. Aynı serinin Öküzgözü de bir harika. Yine de kimse O’Donell’ın Öküzgözlüm’ü gibi hesaplı fiyatına rağmen tadına doyum olmayan sofralık bir şarap hala yapamamış, henüz tatmadıysanız kaçırmayın derim.
Üstün fiyat-kalite oranıyla öne çıkan dört Sevilen var; fiyatları 30-45 lira arasında değişen bu şaraplar 900 serisinden bir Cabernet, Majestik ‘Icon’ Cabernet Franc-Syrah ile Premium serisinin Syrah-Merlot’su ve Chardonnay’si. Gönül ister ki yerel üzümlerimizden de bu kalite ve lezzette daha fazla seçenek olsun. Kapadokya’nın tarihi şaraphanesi Turasan’dan tattığım Seneler serisinden tek iz bırakanı Cabernet’leri. Üzümünün özelliğini Bordomsu bir kişilikle yansıtan, meşesi dengeli, yeşil biberimsi ama yine de olgun, kuşüzümü ve tarçın aromalarıyla damakta kalıcı bir monosepaj.
Antalya kadar sıcak bir iklimde dahi şarapçılık yapılabileceğinin kanıtı olan Likya’dan da birer Fransız ve yerel üzümü başarıyla buluşturan Kızılbel Cabernet-Boğazkere burunda yeşil, damakta tatlımsı ve güçlü, yuvarlak tanenli, leziz bir şarap. Likya’nın diğer şaraplarında da rastlanan amatör ruhu çekici fiyatıyla bir basamak yukarıya taşıyor. Bunlar dışında kimbilir daha nice keyifli keşfedilmeyi bekleyen şarabımız var. Haftaya dizimizi bana göre en iyi şarabımızla ve genel bir değerlendirme tablosuyla bitireceğiz...