En iyi şaraplarımız - 1

Bu haftadan itibaren Türkiye ziyaretim sırasında tatma fırsatı bulduğum 80 kadar Türk şarabından bende iz bırakanları değerlendirmeye başlıyorum.

Haberin Devamı

Sideways filminin kahramanı Miles’ın yerle bir ettiği Merlot hakikaten de markalaşmış isminin kötüye kullanılmasıyla son derece vasat, hatta bırakın Merlot’yu, ne olduğu anlaşılmayan şaraplar veren bir üzüm. Halbuki Merlot tutkuyla işlendiğinde Cabernet Sauvignon ciddiyetinde ama onun asla olamayacağı kadar da şehvetli, satensi bir dokusallık sunan kırmızılar yapabiliyor. Başta Petrus olmak üzere meşhur Pomerol şarapları, Toscana’nın 3 tenoru; Masseto, Messorio ve Redigaffi, Merlot’nun ulaşabileceği en üst noktaya en güzel örnekler. Favori Türk şaraplarımdan Corvus’un 2006 Merlotsu bana bunları anımsattı desem?
Buram buram siyah olgun kiraz ve çilek reçeli kokuyor. Arkadan tatlı baharat tonlarıyla başarıyla entegre olmuş mese etkisi seziliyor. Yoğun mu yoğun, türünün iyi örneklerine sadık bir Merlot, üstelik 60 liralık makul fiyatı da çabası. Ucuz bir şarap demiyorum ama sunduğu fiyat-kalite oranıyla albenisi yüksek. Bu arada belirtmeliyim, Türk şaraplarının pahalı olduğu konusunda şikayet edenlere pek hak veremiyorum. En azından benim tattığım 80 seçmece şarabın KDV dahil ortalama fiyatı 38 lira. Bu, yurtdışında belirli bir kalite çizgisini tutturmak için maliyetten kaçınılmayan şaraplar için son derece makul bir rakam.
Corvus Corpus’un 2006 rekoltesi Merlot’su kadar leziz ama benzer bir fiyat avantajını sunmuyor. Yine de zengin topraksı, hayvansı ve zarif meşe tonlarıyla üstün bir Bordeaux kadar mükemmel bir dengeye sahip. Bunlarla aynı ligde oynayan Sevilen’in 2006 Centum Syrah’sı bu üzümden Türkiye’de yapılan en lezzetli monosepaj. Egzotik mantarsı burnu, canlı meyvemsiliği, kibar ama dolgun yapısı, derinliği ve dengesiyle harikulade bir Syrah. Üzüm adının da ima ettiği gibi Avustralyalı bir Şiraz değil, adeta Kuzey Rhône’dan bir Syrah havasında. Tatlı ve bol meşeliden ziyade nispeten sert mizaçlı, yine de oldukça davetkar.

Haberin Devamı

İKİ YÜZ KASA ÜRETİM

Sırada bir diğer favorim olan Paşaeli var. Başarılı olduğu kadar da canayakın ve tutkulu bir ithalatçı olan Seyit Karagözoğlu’nun gerçeğe dönüştürdüğü rüyası Paşaeli. Antinori’den Caymus’a, Lafite’ten kadehte en büyük isim Riedel’e sayısız seçmece ürünü ülkemize kazandıran bir idealist. İzmir’in Buca ilçesinde yüksek rakıma ektiği bağlardan klasik bir Bordeaux kupajı üretmekte. Sıcak bir rekolteden tipik Pauillac burnuna sahip. Bol ama dengeli meşenin yanısıra frenküzümü, baharat, biberiye ve siyah zeytin aromaları hakim. Genç ve güçlü bir şarap ama meyve henüz biraz geride, yıllanması veya havalandırılması şart.
Bir başka dikkate değer kupaj da Mehmet Atay’ın Aydın’da yetiştirip Sevilen şaraphanesinde sonuçlanan Prodom’u. Sanmıyorum ki Syrah, Petit Verdot ve Cabernet Franc başka bir şarapta bir araya gelsin. Önce yadırgadığım bu alışılmamış harmanı tattığınızda etkilenmemek mümkün değil. İlk rekoltesi olan 2006’sı derin burnunda bolca baharat ve demir, damakta da güçlü tanenler, orta gövdesinde zarif bir yapı sunuyor. Bağın meyvemsi yönü asıl 2007 rekoltesinde ön plana çıkıyor; meşe, olgunluk, dolayısıyla alkol yükselse de denge korunmuş. Burunda karanfil önde, damakta adeta tatlı, dolgun ama kesinlikle zaman istiyor.
Prodom serisinden tattığım en ilginç şarap ise saf Petit Verdot içeren bir monosepaj. Burunda Prodom’ları tanımlayan topraksılığın ötesinde puro tütünü çağrıştırıyor. Yüksek asiditesi, ince tanenleri ve kibarlığıyla Loire Vadisi kırmızılarını andıran son derece başarılı ve benzersiz bir şarap. Ortak yönlerini hemen ortaya koyan Prodom ve Paşaeli iki, bilemediniz üçyüzer kasa kadar üretilen butik şaraplar. Fiyatları da bu denli küçük, düşük verimli, tutkulu üretimin bedelini yansıtıyor ama karşılığını da veriyorlar. Butik şarabı sanat kabul eden ülkelerde talep arzı geçtiğinde meraklıları bu tür şarapları göz kırpmadan kapışıyor zaten.

Yazarın Tüm Yazıları