Paylaş
‘VİTAMİN DELİSİ OLMAK’ ZARAR VERİR
İç Hastalıkları uzmanı, Dr. Ayça Kaya vitamin pazarının reklam ve rekabete dayalı büyük bir pazar olduğunu ve ilaç endüstrisinde önemli yer tuttuğunu söylüyor. Peki, yeni çalışmanın sonuçları ne anlatıyor? Paramızı sağlığımızı koruduğumuz, ömrümüzü uzattığımızı sanıp vitaminlere harcayarak israf mı ediyoruz? ‘Tartışmalı’ diyor, Dr. Kaya: “Sahada aktif çalışan, her gün en az 15-20 hasta gören bir hekimim. Hiçbir hastaya, ‘Vitaminler zararlı’ ya da ‘Hiçbir işe yaramıyor’ ve yahut ‘Çok yararlı, avuç avuç iç’ gibi bir şey söyleyemem. Bu ifadeler doğru değil. Bunun yerine elimizde artık ‘kanıta dayalı tıp’ var. Muayene olacaksınız! Laboratuvarda testler bakılacak. Kişinin gerçekten ihtiyacı varsa ve hangi vitamin eksikse, o da gerektiği kadar yerine koyulacak. ‘Komşuma iyi gelmiş ama’ diyerek bilmediğiniz vitaminleri ezbere yutmak, reklamlarda gördüğünüz ya da bir sosyal medya ünlüsünün kullandığı takviye gıdaları kafanıza göre almak yok! Sizi hasta edip ömrünüzü kısaltacak şey işte bu bilinçsiz kullanımdır.”
DOKTOR REÇETE EDERSE
COVID-19 pandemisi ile ortaya çıktı ki bağışıklık sistemini güçlü tutmak çok önemli. Bu mücadelede vitaminlerin rolü ne? Dr. Kaya, D vitamini eksikliğinin dünyada önemli bir pandemiye dönüştüğüne dikkat çekerek, sorumu şu örneklerle yanıtlıyor: “D vitamini eksikliği neden bu kadar arttı? Çünkü büyükşehirlerde güneş ile alakamız kesildi. D vitamini alabileceğimiz saatlerde, 11-15 arası, herkes kapalı ortamda, işyerinde. Çocuklar okullarında. B12-folik asit eksikliği mesela. Yaşam ve beslenme şekillerindeki değişikliklere bağlı olarak o da çok sık görülüyor. Bu kadar yaygın diye herkes kafasına göre B12-folik asit ya da D vitamini mi almalı? Hayır, kan testinde doktor eksik görürse yazar zaten. Her iki vitamini de gereğinden fazla almak yarar değil, zarar veriyor.”
GIDALAR DA ESKİSİ GİBİ DEĞİL
“Bir de deniyor ki ‘Gıdalardan vitamin alınabilir.’ Doğru. Ama burada sorunun oluşmasına neden olan bir etmen de gıdalar zaten. Mesela, bugün yediğimiz et 40 yıl önceki ile aynı kalitede değil. 40 yıl sonra yiyeceğimiz de bugün ki ile aynı olmayacak. Neden? 40 yıl önce yeşil doğada yetişen, sağlıklı hayvanın etini yiyor, Omega 3-B12’yi direkt alıyorduk. Şimdiyse hayvanlar, hareketlerini sınırlayan çit veya kapalı alan içerisinde tutulup kesim ağırlığına ulaşmasını sağlayan enerji zengini rasyonlarla yetiştiriliyor. Yani artık et ‘doğal’ değil. Haliyle de vücut bu besinlerden eskisi kadar vitamin alamıyor. Ez cümle doktor kontrolünde, sadece elzem olanı yerine koyarak, reklamlardan, komşulardan etkilenmeden, vitamin delisi olmadan hayatımıza devam etmeliyiz. Genetik yatkınlıklar, yaşam tarzı ve mevcut hastalıklar göz önüne alınarak doktor size reçete ederse işte o zaman vitamin israf olmayabilir.”
SAĞLIK VE BESLENME KİŞİYE ÖZGÜDÜR
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi ve Ulusal Beslenme Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Türkan Kutluay Merdol'a göre sağlık tıpkı parmak izi gibi kişiye özgüdür; kopyalanamaz, taklit edilemez, dolayısıyla alınacak takviye (ki alınması gerekiyorsa o da) kendine özgü olmalıdır. Türkiye’de ise bunun aksine ‘Komşuma iyi gelmiş, ben de kullanayım’ zihniyetinin hâkim olduğunu söyleyen Prof. Dr. Merdol, diyor ki: “Vitaminler ikiye ayrılır; yağda eriyenler, suda eriyenler. Yağda eriyenlere örnek; A, D, K vitaminini verebilirim. Vücudumuzun sağlıklı ve dinç olması için gereken önemli vitaminlerdir bunlar ama bu vitaminlerin vücutta çok olması az olması kadar da sakıncalıdır, toksik etki yapar. Mesela, kuzey kutbunda ayı avlayan bir avcı oturur o ayının ciğerini yerse A vitamini yüklenmesinden ölür. Bizde aynı şekilde... Çok fazla A vitamini alırsak zehirleniriz. Bir örnek daha; yeni doğan bebek ve çocuklara ‘güneşe çıkmıyor’ diye D vitamini dayanır. Oysa her gün D vitamini yutturulan çocuğun bıngıldağını erken kapatır, büyümesini durdurur, boyunun uzamasını engelleyebilirsiniz. Tehlikeli işler bunlar. Peki, ne yapacağız? Doktora gideceğiz. Kandaki değerler takip edilecek. ‘Hangi yaş grubunda, hangi besinden, kaç porsiyon alınıyor?’ ve ‘mevcut hastalıklar neler?’ bakılacak. Kimse kafasına göre avuç avuç vitamin yutmayacak ya da ‘Bu besin faydalı’ diyerek, tek tip beslenmeyecek.”
İSTİHDAM ARTTIRILMALI
Mineral ve vitaminlerin birbirleri ile nasıl etkileşime girdiğini (Örneğin; fazla çinko alımı demir emilimini kötü etkiliyor, kansızlık yapıyor) ve vitaminlerin emilimini artırmak için belirli saatlerde kullanılmasının ne yarar sağlayacağını (Mesela; magnezyum malat ve sitrat formları enerji verdiği için gündüz alınmalı, gece uykusuzluk yapabilir) bilmediğimizi belirten Prof. Dr. Merdol, “Bu noktada doktor da hastasını diyetisyene yönlendirecek. Kişisel beslenme planı çıkarılacak. Hasta, vitamin ve mineralleri hangi besinden ne kadar alacağı, hangisinin takviye edilmesi gerektiği, yemek pişirirken yaptığı hatalar gibi hayati önem taşıyan konuları öğrenecek. Peki, her hastanede diyetisyen var mı? Yok. İstihdam muhakkak artırılmalı. ‘Sağlık okuryazarlığı’ deniyor ama konu kişilerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar hayati” diyor.
Paylaş