Paylaş
OKUL KAPILARINA GÜVENLİKÇİ VE METAL DEDEKTÖR KONULMALI
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, eğitim emekçilerinin zaman zaman; ‘boş boş oturuyorlar’ ya da ‘kahvede oyundalar’ gibi açıklamalar ile itibarsızlaştırıldığını belirterek, diyor ki: “Asıl sıkıntı bu. Eğer devlet olarak eğitimciye sahip çıkmaz, değer veren bir yaklaşım sergilemez, öğretmenleri okul bekçisi konumuna indirgerseniz, kolay hedef haline de getirmiş olursunuz.”
ÖĞRETMENLERDE ‘ŞİKÂYET’ KORKUSU VAR
“İkinci olarak, okul güvenliği konusunda çok geriyiz. Okul kapılarına metal dedektör ve bir güvenlik görevlisi konulmalıdır. Yetmez! Okullar- duvarları elbette cezaevleri gibi yükseltilsin demiyoruz- ancak herkesin kolaylıkla girebileceği bir konumdan da acilen kurtarılmalı. Geçtiğimiz günlerde bir kongre için Fransa’ya gittiğimizde okul ziyaretleri yaptık, ki gittiğimiz okullara girebilmek için, tam 15 dakika bekledik ve bir güvenlik aramasından geçtik. Çünkü dünya artık eski dünya değildir. Sadece eğitimciler değil dışarıdan gelebilecek riskler karşısında çocuklarımızın da güvenli olabilmesi için güvenlik tedbirleri alınması zorunludur. Şu an sadece birkaç okulda, okul-aile birliği bütçesinden karşılanarak alınan ve kullanılan metal dedektörler var. Oysa 2014’teki 19. Milli Eğitim Şurası’nda bu tedbirler zaten konuşulmuştu ancak ödeneksizlikten hayata geçirilemedi. Eğitim emekçileri büyük bir tedirginlik içinde. Ayrıca, öğretmenlerimizin öğrencileri üzerinde, ‘şikâyet edileceğim’ korkusu ile artık bir yaptırımı da kalmamıştır. Bunlar değiştirilmeden mutlak okul güvenliğinden söz edilemez.”
GÜVENDE HİSSETMİYORUZ PROFESYONEL DESTEK ŞART
Türk Eğitim-Sen Genel Sekreteri Haydar Urfalı da 19. Milli Eğitim Şurası’nı hatırlatarak, “O zaman okul kapılarına güvenlikçi ve metal dedektör konulması konusu çok tartışıldı ve bu, bildiri şeklinde de yayınlandı ama uygulamaya geçirilmedi” diyor. Okul ne kadar büyük olursa, eğitim emekçileri- öğretmen- öğrenci- veli ve diğer paydaşların gün içindeki sirkülasyonun da o kadar çok arttığı ve okul güvenliğinin bu noktada kontrol edilebilir olmaktan çıktığına vurgu yapan Urfalı, şöyle devam ediyor: “Günün sonunda nöbetçi öğretmenler ile güvenlik sağlanmaya çalışılıyor ama öğretmenin asıl görevi güvenlikçilik değil ki... Öğretmenin girenin, çıkanın ve hatta onların ne taşıdığının kontrolüne yetkisi olmadığı için bu işin profesyonel bir el tarafından yapılması şart. Okullara bir dönem İŞKUR aracılığı ile güvenlik görevlisi tahsisi yapıldı ama devamı gelmedi. Ekonomik gücü iyi okulların bazıları bir ya da iki güvenlik görevlisi çalıştırabiliyor ancak onlar da okul ile bahçe kapısı arasındaki denetimi sadece göz ile sağlıyorlar. Dedektör, X-Ray cihazı gibi aletler olmadan tam teşekküllü bir kontrol olmuyor. Bir dönem Milli Eğitim ve İç İşleri Bakanlığı protokolü ile ‘Okul Polisi’ uygulaması yapıldı. Polisler okul dışı ve çevresi ile görevliydi. Okul içinde bir şiddet vakası olursa müdürün daveti ile içeri de girebiliyorlardı ama burada da sıkıntı istihdamın kısıtlı olmasından dolayı polisin her zaman okul çevresinde olamamasıydı. Dolayısıyla endişeliyiz ve okul güvenliği konusunda acil çözüm bekliyoruz.”
REHBER ÖĞRETMEN İHTİYACIMIZ VAR
“Madalyonun bir de diğer tarafı var” diyor Urfalı, parantez açıyor: “Sadece güvenlik önlemleri alarak bu sorunun kökten çözüleceğini düşünmüyoruz elbette:
1. Aileler ve çevreye de sorunun çözümü için büyük sorumluluk düşmekte.
2. Ayrıca eğitimcilere yönelik şiddetin cezası muhakkak arttırılmalı.
3. Okullarımızda rehber öğretmen ihtiyacı da had safhadadır. Halen, rehber öğretmeni olmayan okullarımız mevcuttur. Her okula en az 2 rehber öğretmen istihdamı acilen sağlanmalıdır.”
BİRLİKTE YAŞAMANIN YERİNİ ‘BEN’CİLLİK ALDI
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk, Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Burak Doğangün, şiddeti doğuran nedenlerden birinin insanın bireysel yıkıcılığı olduğuna vurgu yaparak, diyor ki: “Her insanın geçmişte yaşadığı travmaları, bireysel patolojik durumları olabilir. Eğer bunlar tedavi edilmezse kişi/kişiler karşısına çıkan ya da çıkacak herhangi bir engellenme ya da zorlukta, tüm birikmiş öfkesini, yaşadıklarının tüm sorumlusu o kişiymiş ya da tek bir olaymış gibi oraya yönlendirmekten çekinmezler.”
EĞİTİM AİLEDEN BAŞLAR
“Ancak” ile parantez açıyor Prof. Dr. Doğangün: “Şiddeti körükleyen diğer önemli nedenlerden biri de -ki bence en önemlisi- sosyal faktörlerdir.” Şöyle devam ediyor: “Günümüzde ‘birlikte’ yaşamın yerini ‘ben’cillik aldı. ‘Sadece ben önemliyim’, ‘benim kurallarım geçer’ ekseninde ilerliyor ilişkiler. Bu da engellenme eşiğini düşürüyor. Özellikle sanal dünyanın yarattığı ‘istediğim şeyi, istediğim an elde edebilirim’ yanılsaması narsismi körüklüyor. Kişi, gerçek yaşamın zorlukları ile karşılaşınca bunu tolere edememeye başlıyor. Öfke, bu kez, daha derin oluyor ve bu durum başkasının yaşam hakkını elinden almaya kadar gidebiliyor. Bu noktada eğitim şart. Ancak unutmayın ki eğitim aileden başlar. Ebeveyninin para, konum ya da fiziksel güç ile istediğine sahip olabildiğini gören çocuk aynı bakış açısıyla hareket edecektir. Bunun da yıllarca insanların refahı için emek veren hekim ya da öğretmenlerin emeğine saygısızlık getireceği aşikardır.”
Paylaş