Kafkasya’da savaş resmen başladı mı

Dünyanın çözüme kavuşamayan en eski ihtilaflardan biri olan Dağlık Karabağ sorunu, 30 yıl sonra, hafta sonu başlayan çatışmalarla bir kez daha alevlendi, geniş çaplı bir savaşın eşiğine gelindi. Azerbaycan ve Ermenistan tarafları seferberlik ve sıkıyönetim kararıyla haftaya başlarken, bölgeden çok sayıda can kaybı haberi geliyor. Dünden bugüne süreçleri, sürecin arkasındaki aktörleri ve nereye gidildiğini, uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Mesut Hakkı Çaşın ve güvenlik uzmanı Abdullah Ağar ile konuştum.

Haberin Devamı

Kafkasya’da savaş resmen başladı mı

AZERBAYCAN TOPRAĞI İŞGAL ALTINDA

YEDİTEPE Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Çaşın’a Dağlık Karabağ sorununun nasıl başladığını soruyorum, şöyle özetliyor: “Dağlık Karabağ’daki çatışmanın kökenleri 19. yüzyıla dayanıyor. Osmanlı ile Çarlık Rusya arasındaki mücadelede Rusya’nın galebe çalması, mevcut güç dengelerini de değiştirdi. Uyuşmazlığın ana noktası burası. Karabağ’daki ilk Türk-Ermeni çatışması 1905 Rus İhtilali’nden sonra yaşandı. Çarlık Rusya’sı, imzaladığı anlaşmalarla İran’dan ve Osmanlı’dan yaklaşık 1 milyon 300 bin Ermeni’yi Azerbaycan- Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelere göç ettirdi. Karabağ’ın etnik bünyesindeki Ermenilerin sayısı böylelikle artmaya başladı. 1920’de ise Zengezur’un batısı Ermenistan tarafından ilhak edilince Nahçıvan Azerbaycan’ın ana karasından ayrı kaldı. 1923’te Sovyetler Birliği’nin Karabağ’a, Azerbaycan’a bağlı otonom bölge&vilayet statüsü vermesiyle bir süre çatışmalar dursa da 1980’lerin sonunda Sovyet kontrolünün zayıflamaya başlamasıyla bölgede içten içe yanan Azeri-Ermeni uyuşmazlığı yeniden alevlendi. Dağlık Karabağ Özerk Yönetimi’nin önce Ermenistan’a bağlanmak için karar alması, 1991’de Sovyetlerin yıkılmasının ardından da bağımsızlık ilan etmesi bölgedeki çatışmaların geniş çaplı bir savaşa dönüşmesine neden oldu. 1992’de Hocalı Katliamı ile savaş vahşete dönüştü. 1993 de Ermeniler 7 rayonun tamamını ele geçirince bölgedeki nüfusun yüzde 25’ini oluşturan Azeriler de bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Oysa Saka Türklerinden beri bu bölge Azerbaycan toprağıdır.”

Haberin Devamı

ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDE PAŞİNYAN VAR

Prof. Dr. Çaşın, “3 aydır bölgede ne oluyor?” sorumu ise şöyle yanıtlıyor: “BM Güvenlik Konseyi’nin ve AGİT kapsamında kurulan Minsk gurubun Ermenistan’ın işgalci olduğu ve derhal bu toprakları terk etmesine yönelik aldığı kararlar var. Kararlara rağmen Ermenistan, Nahçıvan ve Azerbaycan’daki topraklarını genişletme derdinde, ki bunu ilk olarak temmuz ayındaki ‘Tovuz’ saldırısı ile denedi. Tovuz saldırısı bir yönüyle jeo-stratejik etki alanının ileriye taşınması, bir yönüyle de Karabağ için yeni bir cephe hattı oluşturmanın çabasıydı. Ancak Azerbaycan’dan ciddi bir karşılık aldı. Akabinde Türkiye de Azerbaycan ile ortak tatbikat yaparak ‘Yanındayız’ mesajı verdi. Bana kalırsa Rusya ile Ermenistan’ın da arası açık. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ermenistan Başbakanı’nın çözüme engel olduğunu söyledi ve işgal altındaki 5 bölgenin Azerbaycan’a geri verilmesini, bölgeye barış güçlerinin konuşlandırılmasını istedi ama sonuç alamadı.”

Haberin Devamı

“Peki ne olacak?” Ermenistan’ın sınırların değişmezliği ilkesini ihlal ettiğini, buna karşılık Azerbaycan’ın misilleme hakkını kullandığını belirten Prof. Dr. Çaşın, “Yeni bir jeopolitik planlama ile Libya’dan Suriye’ye Kıbrıs’tan Karabağ’a doğru gerginliğin arttığı bu ortamda Rusya’nın da sıkıştırılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Bunun arkasında Batı’nın, en çok da Fransa’nın ve ciddi bir diyaspora baskısının olduğunu düşünüyorum. Ermeni tarafı ciddi bir algı operasyonu içerisinde ve yegâne gayesi Türk düşmanlığı. Türkiye dikkatli hareket etmeli. Ani şekilde Nahçıvan’a girilirse Türkiye de müdahil olur ve bu Kafkasya’da büyük bir savaş demek. Paşinyan’ın uluslararası toplum tarafından acilen izole edilmesi lazım” diyor.

Haberin Devamı

Kafkasya’da savaş resmen başladı mı

ERMENİSTAN’IN HEDEFİNDE ENERJİ JEOPOLİTİĞİ VAR

YÜZYILLARDIR süre gelen çatışmanın Türk dünyasının jeopolitiği ile alakalı olduğunu belirten Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, “Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra Türkiye’de ‘Adriyatik’ten Çin seddine’ cümleleri kurulmaya ve kızıl elma ülküsü kendisini göstermeye başlamıştı. Türk dünyasının fiziki olarak bir araya gelmesi şansı doğmuştu ancak Karabağ savaşı kendisini gösterdi. Azerbaycan’ın Hazar Denizi’nde büyük bir zenginliği var ki o zenginliğin de bir şekilde baskılanması gerekiyordu. Bir yandan da Rusya’nın ‘Bu devletler benden ayrıldılar ama benin kenar kuşağım olacaklar’ gibi bir stratejisi söz konusuydu. Bu minvalde Azerbaycan, Rusya’nın desteğiyle Karabağ’ın yüzde 25’ini kaybetti. Bunu bir tür fiili kabule, baş eğmeye dönüştürdüler. Unutturma-uyutturma politikası izlediler” diyor.

Haberin Devamı

ERMENİSTAN MANİPÜLE EDİLDİ

Bu sefer ortada sadece jeopolitik değil enerji jeopolitiği ile alakalı önemli bir çatışma olduğunu belirten Ağar, çatışmanın ortasında ise AB’nin oturduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Kıta Avrupa’sının yıllık enerji ihtiyacı yaklaşık 450 milyar Euro seviyesinde. Bunun yüzde 20’si doğalgazdan. Tedarik kanalları belli: Kuzey Akım, Kuzey Akım 2, Güney Akım, Türk Akım, TANAP ve Doğu Akdeniz’den gelecek enerji kaynakları. Azerbaycan’ın petrolü Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ile taşınıyor. Bakü-Tiflis-Erzurum ve TANAP boru hatları ile de doğalgazı Türkiye’ye ve dünya piyasalarına ulaşıyor. Bu noktada Türkiye ile Azerbaycan’ın üreteceği inisiyatif baskılanmak isteniyor. Zira bu durum birilerini rahatsız ediyor. Libya’da Fransa ile aramızdaki denklemde nasıl hemen Yunanistan önümüze sürüldü, buradaki mesele de benzer. Ermenistan da birileri tarafından çok açık ki manipüle edildi.”

 

Yazarın Tüm Yazıları