Paylaş
CİNSEL İSTİSMARA UĞRAMAK SUÇ DA DEĞİL AYIP DA
Psikiyatrist, Prof. Dr. Arif Verimli, Ümit Özdağ’ın mülteci ve göçmen politikalarını sert buluyor. ‘Ama’ diyerek parantez açıyor: “Kendisi donanımlı bir hoca ve iyi bir insandır. Kimse kimseyle, sevmese ya da saygı duymasa dahi, böyle bir üslup ile konuşamaz.” Herhangi bir tartışma, kavga ya da atışmada kullanılan hakaret içerikli söz ya da küfürlerin psikiyatrik hastalıklar, travma ya da geçmiş yaşantılar ile alakalı olmasının kabul edilemez olduğuna da vurgu yapan Prof. Dr. Verimli diyor ki: “Deli, manyak, şizofren, ruh hastası gibi ‘damgalama’ ve ‘etiketleme’ anlamı taşıyan sözler bizleri üzüyor. Bir kişinin eksikleri, geçmişte yaşadığı travmalar veya hastalıklarının gündeme getirilmesi yanlıştır. Üsluptan, izandan yoksun bir davranış modelidir. Bu son yaşanılan olayda da siyasi bir tartışma içinde konu nasıl cinsel istismara geldi, böyle bir şeyin sözü nasıl edilebildi anlamış değilim. Bu söylemlerin hele de cinsel istismara uğramış kişileri nasıl üzeceğini tahmin bile edemezsiniz. Cinsel istismara uğramak suç da değildir ayıp da. Nasıl ölçüsüz sözler bunlar! Unutmayalım ki etiketleme dilde başlar. Ve tüm bu sözler de şiddettir.”
CİNSEL İSTİSMARIN HAKARET OLARAK KULLANILMASI DA İSTİSMARDIR
Mersin Üniversitesi Çocuk Koruma ve Araştırma Uygulama Merkezi müdürü Prof. Dr. Halis Dokgöz, özellikle siyasetçilerin, sporcuların, sanatçıların yani topluma mal olmuş kişilerin kullandığı dile dikkat etmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Bugün, siyasetçiler üzerinden gündeme gelen bu konu maalesef kültürel kodlarımıza kadar işlemiş durumda. Öyle ki zaman zaman irticalen de ağızdan çıktığı oluyor. Ama ‘farkındalık’ da işte bu noktada başlıyor. Şuna açıklık getirelim: “Çocuğun cinsel istismarının hakaret unsuru olarak kullanılması da bir çocuk istismarıdır.” Kullanılan dil, hele de göz önündeki kişi kullanıyorsa, çocuk istismarını normalleştirir. O zaman toplum bunu utanılacak, saklanılacak ya da hakaret edilebilecek, uğrayanı aşağılayabileceği bir durum sanır. Kendisi de benzer cümleler kurmaktan çekinmez, istismara uğrayana, ‘Suç sende’ gözü ile bakar. Kadının ya da çocuğun cinsel istismarı gibi hassas konular hakaret, espri malzemesi olamaz. Mizahı yapılamaz” diyor.
İSTİSMAR SİYASETE MALZEME YAPILMAMALI
Eşitlik İçin Kadın Platformu gönüllüsü Avukat Hülya Gülbahar, günümüzde beğenmediğimiz her konuşmaya hemen, ‘hakaret’, ‘nefret suçu’ gibi yakıştırmalar yaptığımızı oysa birçoğunun aslında ifade özgürlüğü, eleştiri sınırlarına girdiğini, bu sebeple de her hakaretin suç kabul edilemeyeceğini düşünüyor: “Ancak ve ancak arada da incecik bir sınır var” uyarısı yapıyor. Diyor ki: “Çocuk istismarı çok ağır bir ‘suçtur’. Öyle ki duyan, bilen, gören; toplumun her kesiminin ayağa kalkması gereken bir suç. Şüphesiz daha hafif formları da olabilir ancak ailesi tarafından 6 yaşında evlendirildiği iddia edilen H.G.K. olayında da olduğu gibi, cinsel istismar; bir çocuğun sadece bir anlık bir eyleme maruz kalması değil, eğitim hakkı dahil tüm hayatının çalınması anlamına da gelebilir. Bu tarz ağır suçların, hele de siyasetçiler arasında acıma, acındırma, aşağılama, hakaret niteliğinde kullanılması, espri malzemesi yapılması da çocuk istismarının bir başka biçimidir, insani bir yaklaşım değildir.”
MÜCADELE ETTİĞİMİZ BİR KONU
“Cinsel istismar gibi ağır bir suç, hakaret niteliğinde kullanılınca, bu konuya atfedilmesi gereken önem de ne yazık ki hafifliyor. Dolayısıyla Türkiye’yi yönetmeye aday, iddialı altı partiden birinin genel başkanının çocuğun cinsel istismarı konusuna daha hâkim olması gerekirdi. Kaldı ki çocuğun cinsel istismarı konusu Türkiye için istisna bir konu değil, sistematik olarak gündemde olan, mücadele verdiğimiz, önemli bir konudur. Ayrıca böylesi ağır bir suçu hakaret malzemesi yapıp sonra da özür dilemek de özür anlamına gelmez. Gerçek özür tutum/söylemdeki hatayı fark edip eyleme dökmek, hatanın kaynaklandığını nokta ile mücadele etmek, zihniyeti değiştirmektir.”
GEL DE SERT AMA ZARİF SİYASETÇİLERİ ÖZLEME
Siyasal İletişim Uzmanı Ali Saydam, “Hiçbir ‘provokasyon’ ahlak ve edep (etik) sınırlarını aşmanın gerekçesi olamaz” diyerek giriyor söze, şöyle de devam ediyor: “Siyaset dilindeki agresyon, madde bağımlılığına benzetilebilir. Eğer hemen müdahale edip önlemezseniz, müptezel bir hale gelebilirsiniz. Türkiye’de olan da ne yazık ki budur. Hele de agresyonun öznesi, toplumun kültür ve değerlerinin en hassas noktası olan ‘çocuk istismarı’ ve ebeveynleri hedef alıyorsa tepkinin üst sınırı olmaz. Oysa zekâ, akıl ve duyguların ürünü bir siyaset dili, kışkırtmanın da taşlamanın da son derece başarıyla uygulandığı bir anlayışla oluşturulabilir. Tabii bunun başarılabilmesi için üç haslete sahip olmak gerekir: Nezaket (kibar, nazik), nezahet (ahlak temizliği, nezih), zarafet (incelik, zarif). Bunların hepsi kültür ve eğitimle değil, aileden gelen değerlerle ilgilidir. Gelin de Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün, Adnan Menderes’in, Süleyman Demirel’in, Bülent Ecevit’in o kararlı, sert, fakat zarif siyasi iletişim dilini özlemeyin.”
Paylaş