Paylaş
İSTİSMARCIYI UZAKTA ARAMAYIN
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı ve Çocuk Koruma ve Araştırma Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Halis Dokgöz’e ilk önce 3 yaşındaki çocuğun cinsel istismara uğrayıp uğramadığının nasıl belirleneceği ve sürecin nasıl işleyeceğini sordum. Prof. Dr. Dokgöz ebeveynlerin ilişki durumu bozukluğu, ebeveynlerden birinin eksikliği ya da ebeveynden başka evde bir başka kişinin (genellikle bir akrabanın) yaşıyor olmasının çocuk istismarı potansiyelini arttırdığını belirterek “Bu vakada da baba yok, annenin erkek arkadaşı olduğu iddia edilen bir erkek var. Çocuğu acile götürüyorlar ve doktor muayene sırasında durumu fark ediyor. Üniversitelerde çocuk koruma Sağlık Bakanlığı bünyesinde ise çocuk izlem merkezleri ve Adli Tıp var. İstismar var mı yok mu? Varsa derecesi ne? Çocuğun bedeni üzerinde sperm, kıl gibi saldırgana ait bulgu, tırnak içinde bir iz, materyal var mı? Tüm bu deliller toplanacak. Er ya da geç bu çocuğun başına ne geldiği ortaya çıkar. Ayrıca iddialara göre bu vakada çocuğa yönelik dijital istismar da söz konusu. Çocuğun mahrem görüntülerinin para karşılığı satıldığı iddiaları var. Bu da istismarın bir başka boyutu. O nedenle çok önemli bir vaka. Hassasiyetle çalışılmalı. İddialar doğru ise görüntüleri satanlar kadar satın alanların da peşine düşülmeli” diyor.
CEZA İNDİRİMİNE GİDİLMEMELİ
Toplumda cezaların yetersiz olduğuna dair bir inanış olduğunu belirten Prof. Dr. Dokgöz şöyle devam ediyor: “Aslında tam aksine Türk hukuk sisteminde özellikle çocuğun cinsel istismarı, şiddet, ölümlü vakaların değerlendirilmesi konusunda suçun cezalandırılması ile alakalı yeteri kadar düzenleme var. Ancak bizdeki en büyük sıkıntı hukukun uygulanması. Bizde suçlu maalesef aldığı cezayı yatmıyor. ‘Yatarı ne’ diye bir kavram var. Kişinin 20 yıl ceza aldığını varsayalım; infaz yasasından-denetimli serbestlikten-iyi halden faydalanıyor. 6-7 yıl yatıp çıkıyor. Özellikle çocuğa yönelik istismar, kadına şiddet, ölümle sonuçlanan cinayet ve hayvan hakları konularında asla bir ceza indirimine gidilmemesi gerektiğine bunun da yasal bir düzenlemeyle sağlanması gerektiğine inanıyorum.”
KOL KIRILIR AMA YEN İÇİNDE KALMAMALI
Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin Çocuk İstismarı Raporu’na göre Türkiye’de cinsel tacize uğrayan çocukların yüzde 68’i akrabaları tarafından bu duruma maruz kaldı. Prof. Dr. Dokgöz “Toplumda çocuğa yönelik cinsel istismarın sadece yabancılar tarafından yapılabileceği gibi yanlış bir inanış var. Sadece bizim ülkemiz için geçerli bir durum değil bu. Dünya genelinde istismarcıların yüzde 85’i baba, dayı, amca gibi yakın akrabalar ile bakkal, kasap, manav, öğretmen gibi birinci derece yakın çevreden çıkıyor. Çünkü çocuk güven duyuyor, bunu sevgi işareti zannediyor. Bu nedenle sadece anne-babalara güvenmek ve bu konuda çocuklarını koruyup bilgilendirmelerini istemek tek başına yeterli olmaz. Zira eğer çocuğa istismarı yapan kişi anne-baba ya da yakın akraba ise istismarı bir “sır” olarak saklama ihtimali de artıyor. Özellikle ülkemize kültürel olarak “Kol kırılır yen içinde kalır” algısı bu sırrın ömür boyu saklanmasını zorunlu kılıyor. O nedenle örgün eğitim içinde tüm çocuklara rehber öğretmen/psikolojik danışmanlar tarafından psiko-sosyal gelişim dönemlerine uygun olarak cinsel eğitim verilmeli. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na da önemli görev düşüyor. Özellikle mahalle taramalarında riskli grupların belirlenip onlara yönelik eğitim çalışmaları verilmesi önemli” diyor.
ANNE SUSARSA ÇOCUK DA SUSAR
Avukat Ceren Şarman Türkiye’nin istismarı önlemeye dair özgün bir modeli bulunmadığını belirterek “Çocukların maruz kaldığı istismarın en yoğun tespit edildiği yerler okul rehberlik servisleriydi. Oysa salgın nedeniyle okullar kapalı kaldı ki bu da yaşanan birçok olayın açığa çıkmasını zorlaştırdı. Bugün çocuğa cinsel istismar, şiddet konusunda halen devam eden birçok dava var. Ve bu sadece buzdağının görünen yüzü. Çünkü bazı aileler olayın duyulmasını istemedikleri için asla şikâyetçi olmuyor. İstismar sır olarak kalıyor. Ben hep söylüyorum ‘Anne susarsa çocuk da susar’. Bazı olaylarda çocuk bilinçli oluyor ve ailesiyle özellikle de
annesiyle paylaşıyor durumu ama anne ‘Sakın kimseye söyleme’ dediği için çocuk kimseye anlatamıyor. Özellikle de istismarcı akraba ise istismar uzun süre devam edebiliyor. Bu döngünün bir noktada kırılması gerek” diyor.
AKRABA İLİŞKİLERİNE DİKKAT
Avukat Şarman da özellikle çocuğa yönelik istismar vakalarının yüzde 80-90 oranında aile içi vakalar olduğunu belirterek “Sadece akraba olduğu için koşulsuz güven duymanın sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Belki bu konuda sosyal servisleri olan birimler ailelere, çocuklara eğitimler düzenleyebilir. Ayrıca çoğu öğretmen ile olayın ortaya çıkma ihtimali olan bir diğer yer hastanelerdeki çalışanlar böyle bir olayla karşılaşması durumunda nereye nasıl ihbar yapacağını bilmiyor, korkuyor, çekiniyor. Bu anlamda gerekli eğitimler verilerek bu durumu bildirmenin yasal bir yükümlülük olduğu da hatırlatılmalıdır” diyor.
Paylaş