Paylaş
MASKE ŞARTIYLA PARK İZNİ VERİLEBİLİR
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, 65 yaş ve üzerinin en riskli grup olduğunu hatırlatıyor ve “Hem yaş hem de hipertansiyon, kalp, akciğer gibi kronik rahatsızlıklarından dolayı riskliler. Türkiye’deki ölüm oranlarının Avrupa ülkelerine göre düşük olmasının sebebi bu yaş grubunun iyi korunmasından kaynaklı” diyor. “Ancak” diyerek bir de parantez açıyor: “Bu yaş grubunun evde hareketsiz kalmasının, yeterli güneş ışığı almıyor olmalarının hem fiziksel hem de ruhsal sağlıklarına negatif bir etkisi olduğunu da biliyoruz. O nedenle iki uç arasında denge kurulması zorunlu.” Prof. Dr. Ceyhan, bu yaş grubundakilerin “Bize güvenmiyorlar” gibi bir düşünceye girmemesi gerektiğini belirterek “Korktuğumuz aslında siz değil, size bilinçsizce yaklaşarak hayatınızı riske sokabilecek kişiler” diye ekliyor.
Sokaklar hâlâ çok riskli
Prof. Dr. Ceyhan, “Ortam hâlâ çok riskli. Sokaklar güvenli değil. Son veriler üzerinden yaptığım hesaba göre Türkiye’de halen 320 bin civarında virüs taşıyan insan var. Bir kısmı asemptomatik, yani hasta olduğunun farkında olmayanlar. Bir kısmının ise şikâyeti var ama bizim kriterlerimize uymadığı için test yapılmıyor. Mesela, ateşi var ama öksürüğü yok. Ortam böyleyken evde kalmanın getirdiği riskler terazinin bir tarafına, dışarıda olmanın getirecekleri öteki tarafına konulup tartılmalı” diyor.
Gruplara ayrılabilirler
Prof. Dr. Ceyhan’ın 2 önerisi var. İlki 65+ grubun kendi içerisinde gruplara ayrılması yönünde. Örnekliyor: “65-70 yaş arasında insanlar aktif çalışıyorlar. Mesela, öğretim görevlisi olarak bizim emeklilik yaşımız 67. Birçok yerde 72’ye kadar çalışma izni var. Aktif olanlar, rahatsızlıkları olanlar, belirli yaş aralığında olanlar kendi içinde sınıflanabilir. Yasaklar da ona göre şekillendirilebilir.” İkinci öneri ise 65+ için belirli alanlar oluşturulmasına yönelik. Ceyhan, “Mesela insanların maske taktığı, mesafenin korunduğu park-bahçeler, sadece onlara hizmet verecek AVM ya da marketler oluşturulabilir. Buraların denetlenmesi de kolay olur. Onlar da rahat bir nefes alır” diyor.
EN AZINDAN 2-3 GÜN SERBEST OLSUN
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Banu Cangöz: “Sağlık her zaman önceliklidir. Bu kapsamda 65 yaş ve üzerinin koruma altına alınması pek tabii ki çok sevindirici. Ancak bu kısıtlılık hali kronik rahatsızlıkları olan, huzurevi-bakımevi gibi ortamlarda yaşayan ya da ailede tek yaşlı kalan yaşlılara ağır gelebilir. Yasak devam edecekse eğer, sokağa çıkma izni 2-3 güne yayılabilir.”
Sadece beden değil, zihni de çalıştırın
Prof. Dr. Cangöz’ün evde zaman geçirmekte zorlanan 65+’ya 2 önerisi var:
Zihinsel egzersiz yapın: Günlük hayat problemleri ile karşılaşabilmek, farklı insanlarla diyaloğa girmek, düşünce bazında tartışma yapabilmek, hepsi birer zihinsel egzersizdir. Kısıtlı dönemde bunları yapamadığınıza göre bilgisayar ya da cep telefonundan, ücretsiz erişimli, zihinsel egzersiz oyunları oynayabilirsiniz. Psikolojik açıdan büyük rahatlama sağlayacaktır.
Anı defteriniz olsun: Teknolojiye ulaşım engeli ya da çekincesi olanlar ise günlük tutabilirler. Aklınıza gelen, geçmişe dair iyi-kötü her olayı kaleme alın. İnsanlar yaşlandıkça daha çok olumlu anılarını hatırlarlar. Bu da hem mutlu eder hem doğal bir egzersizdir.
SIKILDILAR, HAREKETSİZ KALDILAR
65+ Yaşlı Hakları Derneği Başkanı Dr. Gülüstü Salur, yaşlıların bir uzatmaya daha dayanacak sabrı kalmadığını söylüyor. Derneğe ulaşanların çoğu kendilerine çocuk ya da beceriksiz muamelesi yapılmasına isyan ediyor. Dr. Salur, “Bir otoriteden izin alarak sokağa çıkabilmenin ağırlığı altında ezilmiş durumdalar. Bu insanlar 50 gün hiç dışarıya çıkmadı. 3 haftadır da 1 günlüğüne 4 saat dışarı çıkabiliyorlar. Küskünler, yorgunlar. ‘Neden?’ diye sorguluyorlar” diyor.
Kendini koruyabilmek yeterli
Dr. Salur şöyle devam ediyor: “Aylarca dışarı adım atmadığınızı düşünün. Nasıl hissederdiniz? Yasağı adalet duygusuyla uygulayanlar artık çok sıkıldı. Fiziksel ihtiyacı olanlar, tedavisini sürdürmek zorunda olanlar var. Birçoğu depresif, içe kapanık, hareketsiz insanlar haline geldi. Her gün yüzlerce telefon alıyoruz ‘Annem çıldırdı. Ne yapacağız?’ diye. Bu insanların psikolojisi ne olacak? Yaşlılarla çalışan bir doktor olarak bu yasağın artık sürdürülebilir olduğuna inanmıyorum. Kişisel olarak kendimizi nasıl koruyacağımızı bilmediğimiz, uygulamadığımız sürece yaş farkının bir önemi olmamalı.”
Vaka sayılarının düştüğünü, ancak yakın bir gelecekte yaşanabilecek 2. dalga endişesine de vakıf olduklarını belirten Salur, “Maske-mesafe ve hijyen kuralını herkes öğrenmeli. Bir denetim yapılıyorsa ‘Neden sokağa çıktın’ yerine ‘Neden masken yok? denilmeli. Kamu spotları hazırlanmalı. TV dizilerinde konu işlenmeli. Cuma hutbesinde sıklıkla maske-mesafe ve hijyen hatırlatması yapılmalı. Toplum ne kadar çok bilinçlenirse yaşlılarımız o kadar iyi koruma altında olur” diyor.
Paylaş