Polis ve jandarma için gelen istihbarat kadar, takibi de çok önemlidir…
Şöyle ki;
Cumhuriyet Savcısının kontrolünde, şüpheli şahısların kim olduklarını, bağlantı kurdukları kişilerin kimlerle nasıl bir iletişimde olduğunu, ortada silah veya uyuşturucu varsa nereden temin edilip, piyasaya ne şekilde sürüldüğünü, teknik ve fiziki takiple belgelendirmek zorundasınız…
Buda, gizlilik ve sabır ister...
Altyapısı bu şekilde gerçekleştirilen operasyonlarda, yakalanan sanıkların işleri çok zordur…
Az cezayla kurtarma şansları, ise yok denecek kadar azdır…
Tacettin Aslan’ın Emniyet Müdürlüğü’nü yaptığı Bursa polisi, hafta içinde çok güzel bir çalışma yaptı...
Muş’un Varto ilçesine bağlı bir köyde doğan Bingöl, 40 yıl önce üniversite eğitimi için Bursa’ya geliyor…
Ailesindeki özellikle kız çocuklarının okuyup, kendilerine güzel bir gelecek hazırlaması için onları da bu şehre getirmeye karar veriyor...
Varto’ya gidip günlerce dil döktüğü babasını güçlükle ikna ediyor...
Sonra hep birlikte, arkasına saman, yakmak için tezek ve yiyecek koydukları kiralık kamyonla Bursa’nın yolunu tutuyorlar…
Öğrencilik yıllarında açtığı küçük bir kitapevi ile ticaretle tanışan Gıyasettin Bingöl, Uludağ Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra işini büyüttü...
Aralarında Avrupa’nın en büyükleri arasında yer alan bir çok kitapevini işletirken, sahibi olduğu özel okullarında sadece bu yıl 16 bin öğrenciye eğitim verdi...
Dile kolay yarım asrı aşkın bir bilim yuvasından bahsediyoruz.
Gel gör ki.
Burada nelerin yapıldığını bilmeden, yeri geldiği zaman acımasızca eleştiriyoruz.
Konuşmak için konuşuyoruz.
Yıkıcı oluyoruz.
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi gibi bilim yuvaları, 52 yıllık geçmişe kolay ulaşmıyor.
Yaşamını yitirenler arasında bir de çocuk ve gençler varsa, acım bir o kadar artmıştır...
Bursa’da geçtiğimiz Eylül ayında yaşanan bir trafik kazası beni çok etkiledi...
Yol kenarında beklerken, polisten kaçan bir kişinin kontrolünü yitirdiği otomobilinin çarptığı Mimarlık Fakültesi’nden yeni mezun İrem Özdemir ağır yaralandı...
Hastaneye kaldırılan İrem, üzülmemesi için ailesine moral verip, “Ben iyiyim, göreceksiniz taburcu olacağım” derken bir anda fenalaştı...
Daha sonra da yaşamını yitirdi...
İrem, mesleğinde “en iyiler arasında olmak” isteyen hayat dolu bir kızdı...
Daha 24 yaşındaydı...
Edemiyorum çünkü, Bursaspor sıradan bir kulüp değil...
Süper Lig’de şampiyon yaşayan, Avrupa kupalarında ülkemizi başarıyla temsil eden, Türk futbolunun iskeletini ulaştıran ve dünyanın en iyi alt yapılarından birine sahip olan bir şehrin, futbol takımı Bursaspor...
Vakıfköy’den yetiştirdiği futbolcular sadece Süper Lig’de değil İspanya ve Almanya’da harikalar yaratıyor...
Böyle bir kulübün, ödemeyecek boyuttaki borçlarıyla, 2’nci lige düşmesi, Türk futbolunun geleceği için de büyük bir tehlike…
Futbolcu fabrikası olan bu gibi tesisler, yarım asırdan uzun sürede kuruluyor…
Ama çok çabuk kaybediliyor...
Türk futbolunu yönetenler bu gerçeği görmeli...
Tarihi ve kültürü ile adeta turizm cenneti olan Bursa’nın, bu özelliklerinin çarpık kentleşmenin arasında kalması insanın canını acıtıyor…
Bursa, sanayi şehri olmasının yanı sıra, dünyada, gezilip görülmesi gereken kentler arasında yer almalı…
Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor.
Tarihi Hanlar Bölgesi’ni gün yüzüne çıkartması, alkışlanacak bir proje.
Bu konuda tüm yatırımları büyükşehir belediyesinden beklemekte, hayalcilik olur…
Turizm konusunda, herkes elini taşın altına koymalı.
TÜRSAB Güney Marmara Bölge Temsil Kurulu Başkanı Murat Saraçoğlu, Alinur Aktaş ile işbirliği yaparak, “Yaşadığımız Şehri Ne Kadar Tanıyoruz” sorusuyla yola çıkarak, “Herkes Kendi Şehrinin Bir Günlük Turisti Olsun” projesini başlattı.
Yani, koltuklarını sorumluluklarından daha üstün tutup, günübirlik yaşamaları!..
Onların, yanlış olan bu anlayışının faturasını, sadece Bursa değil ülke ekonomisi de ağır ödüyor.
İşler aksıyor, maliyetler artıyor.
Çözüm için ihaleye çıkartılan projeler, kangrene dönüşüyor.
İçinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Tabii ki Bursa’da sorumluluğunu bilen yöneticiler de görev yaptı.
Yapıyor da...
Siz siz olun da, sakın ola ki hiç bir sürücü ile tartışmayın...
Yanınızda eşiniz veya çocuklarınız varsa hiç ama hiç konuşmayın...
Haklı olsanız da, ‘Haklısın‘ deyin…
Aksi halde, dertsiz başınızı sıkıntıya sokacaksınız…
Hem de, öyle böyle değil..
Ölebileceğiniz gibi, katilde olabilirsiniz…
O yüzden, hiç gerek yok…