Paylaş
Din savaşları, insanlık tarihi kadar eskidir. Günümüzde, laik toplumlara bakıp da din savaşlarının bittiğini zannetmek ahmaklıktır. Zira insan olduğu müddetçe din de olacak ve bu oluşum kıyamete değin devam edecektir.
Nitekim kimyasal silah yalanını uydurup Irak’a saldıran ABD’nin başkanı Bush, bu uğursuz savaşı dünyaya ilan ederken, bunun bir haçlı savaşı olduğunu ifade etmişti.
Savaş düşmanla yapılır; dünün düşmanları, karşıt din mensuplarıydı (aynı din mensupları da yine inanç temelli (mezhepsel) ya da diğer saiklerle savaşmıştır) lakin bu savaşlar öyle durduk yere olmaz, haklı ya da haksız, mutlaka bir sebebe dayanırdı.
Dünün savaşları, savaşan tarafların karşılıklı iradeleri ile yapılan savaşlardı; günümüzde ise savaş konsepti tamamen değiştirilmiştir ve yaptırılan savaşlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha açık ifadesiyle, hiçbir devlet kendi iradesiyle savaşmıyor, başkaları tarafından savaştırılıyor.
Günümüz savaşlarının yegâne aparatı terör örgütleridir. Artık ülkeler, bu terör örgütlerini kurup geliştiriyor, eğitip donatıyor ve düşman bellediği ülkelerin üzerine salıyor.
Sovyetlerin dağılmasından sonra tek kutuplu kalan dünyada yeni düşman; İslamiyet, İslam devletleri ve halkı Müslüman olan ülkelerdi. Özellikle ‘değerli’ olan ülkeler...
‘Değerli’den maksat, petrolü, altını, kıymetli madenleri olan ya da coğrafi olarak stratejik konumdaki ülkeler. Diğer bir deyişle, emperyalizmin iştahını kabartan ülkeler.
Emperyalist ülkeler malum, bunlardan bir kısmı sinsi düşmanlık yaparken diğer bir kısmı da düşmanlıklarını alenen sergiler. En sinsi hareket eden ülke İngiltere’dir; açıktan düşmanlık sergileyen en yaman ülke ise ABD’dir.
İngilizlerin sinsiliğini en güzel ifade eden Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri olmuştur. Şöyle demiştir: “İslamiyet’e düşman diğer milletler, İslam fidanının dallarını keserler; böylece fidanın sürgün verip yeşermesi mümkündür. Lakin İngiliz’in düşmanlığı böyle değildir; o İslamiyet’le ve Müslümanlarla dost görünür. İslam fidanının altını kazar, havalandırır, gübreler, sular.
Müslümanlar da İngiliz’in bu denli gayretkeşliğine aldanır ve dostluğuna güvenir. İngiliz, bir gece, özenle büyüttüğü fidanın dibine zehir döker ve onu kurutur; bir daha asla yeşeremez. İngilizler, bu düşmanlıklarını para, mevki-makam ve kadın vb vererek Müslümanlar içinden devşirerek elde ettikleri hainler vasıtasıyla sergilerler.
İngiliz Milletler Topluluğu başta olmak üzere birçok İslam ülkesine bakın; başları, ‘İngiliz genel valisi’ konumundadır. Bunlar, her yıl İngiliz kraliçesine tabasbus yapmayı, yaltaklanmayı ve onun önünde eğilmeyi marifet bilirler.
İngiliz, bunlara yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek karşılığında bir yetki vermiştir. Halklarını bu kişilere tutsak etmiş, İngiliz de bu kişileri tutsak etmiştir.
İngiltere, tüm bu sömürge siyasetini izlerken asla bir ABD gibi şakıyan bülbül olmaz; sessiz ve derinden gider, saman altından su yürütür.
Yeni savaş konseptinde ya bu genel valilerin ülkeleri birbirine kırdırılır ya da sözde İslam adına kendilerinin kurdukları terör örgütlerini, çökertmek istedikleri ülkelere musallat ederler.”
Cumartesi günkü makalede aynı konuya devam edeceğiz.
Paylaş