Paylaş
Neymiş efendim, bu sistemde (Başkanlık) kuvvetler ayrılığı yokmuş, tüm kuvvetler bir elde (Başkan) toplanmış. Bu yüzden rejim, demokratik olmaktan çıkmış, otoriter olmuş. Başkan da diktatör...
Demek ki bu tipler hiç diktatör görmemişler. Şayet iddia edildiği gibi Sayın Erdoğan diktatör olsa idi mahut tipler, bu denli kepaze hallerini sergilemek adına hezeyanlarını kusabilecek ve hakaretlerini yapabilecekler miydi?
Bir kere şu hususun üstünü en kalın çizgiyle çizelim ki, bizdeki eski sistem parlamenter sistem değildi; karakuşi bir sistemdi. Zira bize öylesine bir sistem, gerçekte sistemsizlik reva görülmüştü.
Asıl o sistemde kuvvetler ayrılığı birbirine girmiş ve demokrasi adına tam bir kepazelik söz konusu idi. Yürütme (hükümet), Yasamanın (Meclis) içinden çıkıyor ve Meclis’e hükmediyordu. Bakanlar Kurulu (hükümet) kanun tasarılarını hazırlayıp Meclis’e sunuyor ve kanunlaşıyordu.
Bu mudur, Meclis’in işlevselliği?
Birbirimizi kandırmanın manası yok. Bize reva görülen o ucube sistem, asla demokratik değildi ve hepsinden önemlisi istikrarı (kalkınmayı) engellediği gibi, FETÖ gibi gizli yapıların oluşumuna imkân hazırlıyordu.
Nitekim 6 kez gidip 7 kez gelen Süleyman Demirel, “Afrika’daki bir darbeden haberim olabiliyor lakin burnumun dibindeki darbeden haberim yok!” diyordu. Neden böyle söylediğini hiç düşündünüz mü?
Vesayet anayasalarıyla, üst düzey kurum ve kuruluşlar (Genel Kurmay, MİT vb.) kâğıt üzerinde başbakana bağlıydı. Gerçekte ise, kendilerinin de itiraf ettikleri gibi, “Bizdeki MİT, gerçekte CIA’nin Orta-Doğu’daki istasyon şefliğiydi.”
Derleyip topladığı bilgileri CIA’ya bildiriyor, CIA ise, bunlardan istediklerini ve istediği şekilde kurguladıklarını bizdeki yetkililere veriyordu.
Devletin en hayati kurum ve kuruluşları CIA ve CIA’nin emrindeki FETÖ gibi örgütlerin elindeydi.
Böyle bir devlet gerçekten bağımsız olabilir mi?
Böyle bir devlete yerli ve milli kararlar aldırırlar mı?
Bundan dolayı biz, seneler senesi yerimizde patinaj yapmadık mı?
Yerli ve milliliğe en ufak bir yeltenişte, darbelerle hizaya sokulmadık mı?
Allah aşkına o sistemde hangi erk bağımsızdı? Yargı mı?
Yüksek yargı mensupları, Genel Kurmay Başkanlığı’na çağrılıp kendilerine sözde brifing, gerçekte ise talimat verilmedi mi? Bu kepaze halleri ne çabuk unuttuk?
Yine o sistemde cumhurbaşkanını Meclis’e seçtiriyorduk. Her cumhurbaşkanlığı seçimi bir kriz değil miydi? Aylar süren Meclis’teki oylama turlarından cumhurbaşkanı seçilemediği için darbe yapılmadı mı?
Darbe üreten bir sistem demokratik olabilir mi?
Darbe üretmediğinde de kaos üretiyordu; istikrarı sağlayacak hükümetler kurulamıyor, kurulabilen hükümetlerin ömürleri ise bir bilemediniz iki seneyi geçmiyordu.
Ecevit’in, Güneş Motel’den devşirip her birine bir bakanlık verdiği milletvekili pazarlarını hatırlayın. Gümrük Bakanlığını verdiği kişi (T. Mataracı) sayesinde ülkemizin sınırları yolgeçen hanına dönmüştü.
Bu günlerin (kaos) özlemini çekenlere, sağlıklı ve memleket için hayırlı düşünüyorlar diyebilir miyiz?
Geçiniz efendim, geçiniz. Eski çamlar bardak oldu!
Paylaş