Paylaş
Destekçilerini iki manada anlamak gerekir, biri, bunları kurup geliştiren ve yönlendiren dış güçler, diğeri de bunlarla işbirliği halindeki diğer terör örgütleridir.
İyi ki terörle mücadelede konsept değiştirmişiz. Eskiden olduğu gibi, oturup terör eylemlerini bekleseydik, bugün itibarıyla Türkiye’yi tıpkı Irak veya Suriye gibi yapacaklardı.
Çukur eylemleriyle başlatılan ayaklanmanın, onun öncesinde ve sonrasındaki tüm darbe girişimlerinin amacı ülkemizi paramparça etmekti.
Geç de olsa Türkiye, çok yerinde bir karar aldı ve terörle mücadeleyi kesintili olmaktan çıkarıp sürekli hale getirdi. Ayrıca nerede olursa olsun, terörü kaynağında kurutmak için karar verildi.
Türkiye’nin teröre karşı bu denli bir mücadele yöntemi uygulayabileceğini kimse düşünmüyordu. Bu yüzden şaşkına döndüler ve ne yapacaklarını şaşırdılar.
Bu şaşıranların arasında ABD, AB ve Rusya da var.
Hâlâ sözde muhalefet adına Türkiye’nin Suriye’de, Libya’da ne işi var diyenleri görüyoruz. Böylesi sığ bir muhalefet ancak bizde olabilir.
Bizdeki bu muhalefet, kendi aymazlığıyla yetinmeyip hükümetin (gerçekte devletin) yanında yer alan MHP’yi ve onun liderini eleştiriyorlar.
Dün iktidar ve onun lideri Tayyip Erdoğan hakkında o kadar ileri geri konuşan bir parti ve onun lideri, bütün bu ithamlarını unutup nasıl yanında yer alabilirmiş?
Oysa bunun sebebi gayet açıktır. Sayın Bahçeli ve partisi, ülkesinin halini (paramparça edilmek istenmesini) gördü ve önce ülkem dedi. Bu, bu kadar basit.
Nitekim böyle bir ortamda her vatanseverin böyle demesi gerekmez mi?
Dünya üzerinde yalnızca bize özgü olan bu sığ muhalefet, hâlâ 15 Temmuz’u ve orada yapılmak istenenleri anlayabilmiş değil.
Bunlar FETÖ’yü hâlâ ağlak bir adamdan ve onun sünepe cemaatinden ibaret zannediyorlar. Bunların gözlerini, kendilerinin de içinde bulunduğu Meclis’in bombalanması açmadıysa başka ne açabilir?
Anlamış olsalardı, ülkemizi iç savaşa sürüp paramparça etmek isteyen FETÖ ile aynı dili kullanmazlardı.
15 Temmuz’a ‘kontrollü darbe’, 20 Temmuz’a (olağanüstü hal ilanı) da asıl darbe demezlerdi.
Olağanüstü hal ilan edilmeyip de ne yapılacaktı?
Bir memuru görevden alma yetkisi olmayan iktidar, yargıda aportta bekleyen 4 bin 500 hâkim ve savcıyı nasıl görevden alabilecekti?
Onlar görevde kaldığı müddetçe, FETÖ’yle nasıl mücadele edilebilecekti?
FETÖ’yle mücadele edilmesini istemeyenler ancak böyle düşünebilir.
Enva-ı çeşit düşmanla yedi cephede savaşıyoruz. Böyle bir ortamda iktidardaki partinin şu veya bu olması neyi değiştirir?
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda iktidarda CHP-MSP vardı, Ecevit başbakan, Erbakan başbakan yardımcısıydı. Adalet Partisi ve MHP muhalefetteydi.
Muhalefet partilerinden en ufak bir çatlak ses duyulmadı, milletçe herkes hükümetin (iktidarın) yanında yer aldı.
Bu, bir lütuf değildi, olması gerekeni yaptılar.
Ya şimdikiler?!..
İdlib’de 34 ciğerparemiz şehit edildi. Yalnızca İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı’nı arayarak bilgi aldı.
Ana muhalefet lideri buna gerek duymadı.
Bir diğer muhalefet partisi olan HDP ise Meclis’te grubu bulunan partilerce hazırlanan, olayı kınama metninin altına imza bile atmadı.
Savaşmakta olduğumuz terör örgütlerinin siyasi uzantısı olduğu bilinen böyle bir parti, hâlâ Hazine’den yardım alabiliyor ve onun milletvekillerine bu milletten toplanan paralar maaş olarak veriliyor.
Böyle bir partinin bulunduğu Meclis’te gizli oturum yapılıyor ve devletin sırları bu partinin de milletvekillerine veriliyor!
Dünya üzerinde, demokrasisi bizim kadar aymaz olan başka bir ülke var mı acaba?
Paylaş