Paylaş
İzmir’in kurtuluş yıldönümünde, boyundan büyük laflar ederek, içindeki ufuneti kustu.
Ettiği şu iğrenç laflara bakar mısınız: “100 yıl önce bu toprakları yönetenler gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeydi. Saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ayaklar altına aldılar, teslim oldular...”
Dikkat ediyor musunuz; işgali yapan soysuzlara, İngiliz’e, Yunan’a tek laf etmiyor. Hırsıza, uğursuza arka çıkıp ev sahibine, mazluma dil uzatıyor.
Şu mantık sefaletine bakar mısınız; sözde sultanlar, saraylarındaki saltanatlarını korumak için bütün bir milleti ateşe atmış. Millet ateşe atıldıktan sonra, sultan, kimlerle ve hangi saltanatı koruyabilecektir?
İnsanlık tarihi boyunca hangi sultan, kral, hükümdar, han, hakan vb. ülkesini satmıştır? Unvanları ne olursa olsun tüm devlet başkanları, saltanatları uğruna ölür, öldürür veya öldürülürler. Ülkesini veya milletini satmak, yalnızca bir şekilde olabilir, o da kendisinin başta bırakılmasıyla.
Yani yabancı bir gücün valisi olmayı kabul eder ve ülkesini o şekilde yönetir! Bu durumun bugün bile birçok örneği var lakin Osmanlı yani Devlet-i Aliyye döneminde böyle bir şeyden bahsedilemez.
İşgalciye tek söz etmeden, ecdadı karalamak ve onlara iftira atmak, cibilliyetinin gereği olsa gerek.
Bahsedilen savaşa, Osmanlı Devleti’ni, padişahın haberi dahi olmadan İttihatçı paşalar soktu. Bu, cahil ötesi ‘echel’ bunu da mı bilmiyor? Bilahare yenilen bu paşalar ülkeden kaçıp gitmediler mi? Ve gittikleri yerlerde Ermeni kurşunlarına hedef olmadılar mı?
Bu nadanlar, akılları sıra Atatürkçü geçinir ve kraldan fazla kralcıdırlar. Ama Atatürk’ün de bir Osmanlı subayı olduğunu ve hatta saraydaki Sultan’ın ‘şehsüvar-i yaveri’, yaver subayı olduğunu dillendirmezler.
Kurtuluş Savaşı’mızı Atatürk ve silah arkadaşları, diğer bir ifade ile Osmanlı paşaları, milletin azim ve kararlılığı ile kazandı.
Rejim değişip saltanat lağvedilip Cumhuriyet kurulunca, ilk yıllardaki karalamalar bir dereceye kadar mazur görülebilir. Zira yeni rejimin yerleşmesinin buna ihtiyacı vardır.
Ama aradan bir asırdan fazla zaman geçti, rejim oturdu artık hiç kimsenin Cumhuriyet’le bir kavgası yoktur ve olamaz.
İlber Ortaylı Hoca’nın dediği gibi, Osmanlı olmasaydı bizler olmayacaktık. Var oluşumuzu kendilerine borçlu olduğumuz ceddimizi nasıl kötüleyebiliriz? Bu durum nankörlüğün dik âlâsı değil de nedir?
Ne idüğü belirsiz kişilere en güzel cevabı milli şairimiz M. Akif Ersoy verdi, buyurun birlikte okuyalım:
‘Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan kovarım!
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam...’
Paylaş