Paylaş
Sebebi gayet açıktır: Her iki konu da partiler üstü öneme haizdir ve bundan dolayıdır ki bu iki konu iktidarların keyfine göre eğilip bükülmez, bükülemez, bükülmemeli. Her iki konuda da devlet politikası asıldır ve bu konuların iktidar ve muhalefeti olmaz, olmamalıdır.
Her iki konunun da ileriye dönük, elli yıllık-yüz yıllık perspektifleri uzmanlarca çizilir, gelen iktidarlar işin uygulatıcıları olarak icra ederler ve denetim yaparlar.
Bizde ise bırakın iktidarla muhalefetin ayrı telden çalmasını, aynı iktidar partisinin farklı bakanları bile değişik politikalar uygulayabiliyor, birinin ak dediğine diğeri pekâlâ kara diyebiliyor.
Üzülerek ifade edelim ki ileriye, daha iyiye gitmesi gereken eğitim yaz-boz yüzünden geriye ve daha kötüye gidiyor.
Elli sene öncesinin liselerinin eğitim seviyesinde çok az üniversitemiz var desem inanır mısınız?
İletişim fakültesinin son sınıflarına derse giriyorum, liseden sonra da dört yıllık bir eğitim almalarına rağmen öğrencilerin hali içler acısı. Liseyi hiç okumadan -atlayarak- gelmiş gibiler. Ders anlatımı esnasında ‘bileşik kaplar’ ifadesini kullandım. Dönüp sınıfa sordum, 60 kişilik sınıfta bilen bir kişi çıkmadı.
Anayasa hazırlarken gösterdiğimiz özeni milli eğitim politikalarını belirlemede göstermiyoruz. Halbuki milli eğitim ülkemizin geleceğini şekillendirecek.
Diplomalı cahillerle nereye gidebiliriz?
Milli eğitim konusu şu veya bu bakanın keyfine terk edilemez. Vaktiyle milli seferberlik başlatılmalıydı, başlatılmadı. O halde bugünden tezi yok derhal başlatılmalıdır.
Çocuklarımızı mutlaka milli şuurla yetiştirmeliyiz. Bunun için de milli tarihi-kültürü ve milli dili pergelin dik ucu yapıp yere sabitlemeli ve diğer her türlü eğitim faaliyetini bunun etrafında şekillendirmeliyiz.
Milli dilini bilmeyen insana yabancı dil öğretemezsiniz. Güzel Türkçemizi aslına inkılap ettirerek yeniden şaha kaldırmalıyız. Ve dilimizi yabancı kelime istilasından mutlaka kurtarmalıyız.
Sokak ve caddelerimizi kirleten yabancı dille yazılan tabela kirliliğine dur demeliyiz. Bu tür tabelalarla doldurulmuş öyle sokaklarımız var ki, buralara Türkiye demek için bin şahit lazım!
Şehirlerimizin sokaklarında dolaşan İngilizler, emin olun kendilerini ülkelerinde, Londra’nın herhangi bir sokağında sanıyorlar.
Sonuç olarak, biz kendimiz olmak zorundayız.
Şahsiyetimizi müdrik olduğumuzda özgüvenimiz ve saygınlığımız artacak.
Zira insanlar şahsiyete meftundur, ne idüğü belirsize değil!
Paylaş