Paylaş
Zira Ekrem İmamoğlu’yla birlikte İstanbul’da hayat, tam anlamıyla işkenceye dönüştü.
Düşünün; Ekrem İmamoğlu, İstanbul’u her bakımdan perişan bir hale sokan Nurettin Sözen’i bile arattı. Beceriksiz de olsa, Nurettin Sözen’de bir gayret vardı; bunda o da yok.
Kendisinden önce de İstanbul’da trafik sıkışıktı ve belli saatlerde çileydi. İmamoğlu ile bu çile, günün her saatinde çekilir oldu. İstanbul’da on dakikalık yolu, normal zamanda bir saatte ancak gidebiliyorsunuz, akşam ve sabah saatlerinde ise en az iki saatte gidebiliyorsunuz.
Kendisi Büyükşehir’e, Beylikdüzü ilçesinden gitti. Ailece müteahhit olmalarından dolayı, Beylikdüzü’nü beton yığınına çevirmişti. Şimdi aynı işi İstanbul’un genelinde yapıyor.
Ama belli ki onun derdi İstanbul ve İstanbullu değil; o, daha çok Diyarbakır’a gitmeye ve her hal ve şartta algı oluşturmaya hevesli. Üstelik kendi genel başkanının arzusunun hilafına bu işlere kalkışıyor.
Belli ki bir yerlerden ‘ana-oğul’un (Akşener-İmamoğlu); birinin başbakanlığı, diğerinin cumhurbaşkanlığı kulaklarına üfürülmüş!
İstanbul’un ana arterlerinde yer alan köprülerin üzerindeki ilanlarda; İstanbul ilinin dünyanın en çok metro inşaatının sürdürülmekte olan yeri olduğu ve yığınla sosyal projenin İstanbulluların emrine verildiği ve bunlardan bir tanesinin, İstanbul gibi bir dünya metropolünde okuyan üniversite öğrencilerine 3.500 lira burs verileceği yazılarak, resmen ve alenen yalanla birlikte hizmet hırsızlığı ayyuka çıkarılıyor.
Hem hiçbir şey yapma ve hem de her şeyi yapmış gibi meydan yerinde arzı endam et!
Bendeniz, İmamoğlu’nun daha önce belediye başkanlığı yaptığı Beylikdüzü ilçesinde ikamet etmekteyim. Beylikdüzü’nde taş üstüne taş koymadı desek ayıp etmiş oluruz. Çünkü ilçenin her yanını beton bloklarla doldurdu. Dolayısıyla yanlış taşları üst üste koydu.
Sosyal donatı alanlarını Beylikdüzü halkından esirgedi; bununla birlikte çok tartışmalı olan Makarios’un heykelini dikmekte bir sakınca görmedi.
Oysa Beylikdüzü ilçesi, yeni kurulan bir yerleşim yeri. Halkını seven, iyi niyetli başkanlar olsaydı, ilçe bir baştan öbür başa yalancı cennete çevrilebilirdi. Ama ne yazık ki, coğrafi olarak bu müstesna ilçe, rant yüzünden getto haline getirildi.
İlçenin sahilinde Türkiye’nin ticaretinin kalbinin attığı liman var; her gün birlerce TIR, şehirden limana, limandan şehre akar. İlçenin göbeğinde yer alan sanayi sitelerine girip çıkan binlerce TIR’ın yol güzergâhları ise, yürekler acısı.
İmamoğlu, Beylikdüzü ilçesini perişan halde bırakıp Büyükşehir’e kaçtı.
İstanbullular, bu çileyi kendi elleriyle davet ettiler; şimdi bin pişmanlar lakin ne fayda!
Merkezi idare ve önceki belediye başkanları döneminde İstanbul’a tarihe geçecek hizmetler yapıldı. Bütün bunlar görülmedi ve İstanbul halkı hizmet yerine algıyı tercih etti.
Yeni yönetim, oluşturduğu algıdan öylesine memnun ki, hizmeti bırakıp, algının binbir çeşidine devam ediyor.
Burnundan soluyan İstanbullu, aynı delikten ikinci kez sokulabilir mi?
Ya, İstanbul’un perişan halini gören, Türkiye’nin diğer kesimleri?
Zehrin şekerle kaplanarak sunulduğu tüm bu algılara pabuç bırakır mı?
Hiç sanmıyoruz.
Paylaş