Hesaplaşma (2)

Vesayet, kendi hükümranlığı paralelinde anayasalar yaptı. Bol denilen 61 ve daraltıldığı iddia edilen 82 anayasalarının her ikisinde de davul siyaset kurumunun boynuna asıldı, tokmak ise bürokrasinin eline verildi.

Haberin Devamı

Zavallı Süleyman Demirel, halktan yüzde 52 oy alıp sözde tek başına iktidara gelmesine rağmen bir TRT Genel Müdürü atayamadan muhtıraya muhatap kılınıp görevden uzaklaştırıldı.

Seçilmişler, atanmışların (bürokrasi) gözünde adeta hep ‘hain’, ‘satılmış’ görüldü ve halka da böyle gösterildi. Biz medya mensupları da buna bilerek veya bilmeyerek alet olduk. Düzenlenen anketlerde en güvenilmeyen çıkan siyaset kurumunu manşetlerimize taşımayı maharet bildik. Siyasetçinin satılmış ve hain olabileceğini saklamayıp, televizyonlara çıkıp utanmadan dillendirdiler. (15 Temmuz aşağılık ayaklanmasından sonra hangi meslek mensuplarının yurtdışına kaçtığını ve dış ülkelere iltica ettiğini dikkatlerinize sunarım.)

Kafaya bakar mısınız: Başbakanlara güvenilmiyor ve devletin sırları kendisiyle paylaşılmıyor. Necmettin Erbakan başbakan olunca, Başbakanlık’taki kasaların Genelkurmay Başkanlığı’na nakli söz konusu oldu.

Haberin Devamı

Hesabı başbakan veriyor, hem millete veriyor ve hem de bürokrasiye (MGK) veriyor (daha doğrusu kendisinden hesap soruluyor) ve üstelik kendisinden devletin bilgileri esirgeniyor.

İşe bakın: Demokrasilerde hesap sorması gereken başbakanken, bizde hesap veren konumunda!

Hak ve hürriyetlerin daraltıldığı 82 anayasası ile ise tam bir karakuşi hal meydana geldi. Sorumlu olan başbakan yetkisiz, sorumsuz olan cumhurbaşkanı ise yetkili kılındı.

İki başlı sistemle AK Parti’nin tek başına iktidarda olmasına karşın yaptığı tüm atamalar, Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edildi. Devlet (cumhurbaşkanı) güvenilir, hükümet (başbakan) güvenilmez addedildi.

Ülke, beş sene müddetle vesayetle birlikte vekâletle yönetildi. Hükümetlere ‘el’ gözüyle bakılıyor ve devlete nüfuz etmesine asla müsaade edilmiyordu.

Edilmiyordu çünkü devlet vesayetle çoktan kuşatılmıştı.

Oysa nüfuz etmesi gereken çoktan ettirilmişti.

Ondan sonra da kalkıp “Siyaset kurumu, devletin kılcallarına değin nüfuz eden FETÖ’yü nasıl fark edemedi” diye hayıflanıyoruz ve hesap sormaya kalkıyoruz.

Demirel’in ifade ettiği gibi, siyasetçinin başka devleti yok, başka ordusu yok, başka istihbaratı yok. Siyasetçi mevcut kurumlardan (bürokrasiden) aldığı bilgiye göre amel ediyor.

Haberin Devamı

Hükümet gökten zembille insan indirip atamıyor, mevcut bürokratlar arasından tercih yapıyor. Ama tercih edeceklerinizin kahir ekseriyeti FETÖ’cü ve üstelik bunların dosyaları göz kamaştırıyor.

Devleti kılcallarına kadar hainlere teslim eden ve ettiren, hikmet-i devlet gereği hep bürokrasi (atanmışlar) olmuş lakin bütün bunların hesabını siyaset kurumu sandıkta millete vermiştir. (Yurtdışı görevde iken yurda dönmeyip bulundukları ülkelere iltica eden NATO’daki subaylarımızdan siyaset kurumu mu sorumlu?)

Halk da seçtiği başbakanını devleti yönetmekte yetkili zannediyor ve bu zannının doğrultusunda da sandıkta hesabını sorduğunu zannediyor. Bir partiyi indirip diğerini çıkarıyor ve iktidarı değiştirdiğini zannediyor. Oysa götürüp getirdikleri hep yolcu, asıl hancı olan vesayet, hep muktedir.

Haberin Devamı

Halk, devletin içinde kendi başlarına buyruk çeşitli devletçiklerin olduğunu ve seçtiği başbakanların (hükümet) bunlara söz geçiremediğini nereden bilebilir ki?

Hangi demokraside ülkedeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gerekli çoğunluk sağlanmasın diye siyasi parti liderlerine telefon edilip tehdit edilir ve böylece Meclis’e girmemeleri sağlanır?

Şu son hüküm cümlesi okunmadan bu yazı anlaşılmaz: Evet, gelip geçen her hükümet (sivil veya darbe hükümetleri), FETÖ’ye (FETÖ’nün görünen yüzüne) yardım etti; bu yardımların en çoğunu da AK Parti hükümetleri yaptı. “Ne istediler de vermedik?” sözü onlara aittir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus: Bu yapının gerçek yüzünü bilerek yardım edenler kimlerdir?

Haberin Devamı

Legal görünümlü bu yapının illegal olduğu neden sonra anlaşıldı? Onlar da tüm kurumları ele geçirdikten sonra sıranın kendilerine gelip alaşağı edilecekleri anda anlayabildiler. (MİT TIR’ları operasyonu, 17-25 Aralık girişimleri)

Asıl mesele, son elli yılda FETÖ’yü gizleyen, kurup yeşerten, geliştiren ve devletin her kurum ve kuruluşuna nüfuz ettiren kim? Ya da kimler?

Ağaca bakıp ormanı göremiyoruz, “Sen şu kadar yaptın”, “Ben yapmadım” diyerek zaman öldürüyoruz.

Bu yapının devletimize kast eden bir derin devlet yapılanması olduğu kesin.

Ölüm kalım savaşı verilirken, meleklerin cinsiyetini tartışmayalım.

‘Sen’i, ‘ben’i bırakıp el ele verelim ve yeniden dirilişin yoluna koyulalım.

Haberin Devamı

Zira tehlike henüz geçmiş değil!

Yazarın Tüm Yazıları