Hesaplaşma (1)

Türkiyemizi dün rahat bırakmadılar, bugün de rahat bırakmıyorlar, bu gidişle yarın da rahat bırakmayacaklar.

Haberin Devamı

Koca Birinci Cihan Savaşı’nı Osmanlı Devleti’ni tasfiye için çıkardılar. Ana neden budur, diğerleri bahaneden ibarettir. Bu savaşın sonunda Osmanlı postundan kendilerine uşak (uydu) elliye yakın ülke çıkardılar.

O gün nasıl ki tüm emperyal güçler Osmanlının karşısında ise bugün de aynı güçler Türkiye’nin karşısındadır. Aralarındaki ayrılık satıhtadır, Türkiye’ye karşı hepsi birden aynı saftadırlar.

Türkiye, Osmanlı’nın enkazı üzerinde filizlenip gelişti lakin tam bir asırdır (yüz sene) Türkiye’nin başını kaldırıp bakmasına, kendine gelmesine ve hele hele atılım yapmasına asla müsaade etmediler.

Türkiye’ye dost görünen gerçek düşmanlar terör örgütleri kurup hemen yanı başımızdaki devletlerde konuşlandırdılar. Bize de “Sakın burnunun ucunu dışarı çıkarma” dediler!

Haberin Devamı

Bataklık dışarıda ama biz içeride sivrisinekleri teker teker avlayacaktık.

Düşmanın içimize yerleştirdiği FETÖ unsurlarıyla da tüm kurum ve kuruluşlarımızla çürümeye terk edilmiştik. Zira koca bir devleti FETÖ’cü unsurlarla yapılandırdılar.

Burada bir yerde çok büyük bir hata yapıyoruz ve bu yüzden siyasetçileri suçluyoruz. İnsanlar yetkileri oranında sorumlu olurlar; bizdeki devlet yapılanmamızda yetkili mercide bulunanlar hep bürokratlar olmuştur.

Bürokrasi hancıdır, gelip giden siyasetçiler ise hep yolcu olarak görülmüştür.

Bu yüzden gelip geçen tüm hükümetler (sivil-asker) ülke yönetiminin ancak beşte birinde söz sahibi (yetkili) olabilmiştir. Bu beşte birlik alan da devleti devlet yapan kurum ve kuruluşlar değildir.

Düşman bizi bizden iyi bildiği içindir ki, devleti ele geçirmek adına yapılanırken yetkisiz siyaset kurumunu es geçmiştir. Yani bir siyasi partiyi, kısmen veya tamamen ele geçirmek derdinde olmamıştır.

Ama bunun yanında bir TSK’yı, bir EGM’yi, bir yargıyı ve sürüsüyle sivil ve resmi kurum ve kuruluşu ele geçirmek için sınırsız gayret sarf etmiştir.

Olayları değerlendirirken insaflı olmak lazım. Başbakan Süleyman Demirel’i hatırlayın, kurumlara genel müdür atayamıyordu.

Ortalık güllük gülistanlıkken ülkenin başbakanına (S. Demirel, 1965-1971) “Bırak git” diyorlardı. O da bırakıp gidiyordu. “Neden gidiyorsun” dendiğinde de “Bana ‘Git’ diyen ordu, benim ikinci bir ordum mu var ki karşı koyabileyim, gitmeyip ne yapacaktım yani” diyebiliyordu.

Haberin Devamı

Bir diğer Başbakan Bülent Ecevit, sözde kendisine bağlı Özel Harekât’ın maaşının ABD tarafından ödendiğini bürokratından öğrenebilecekti. O da ABD ödemeyi kesince ancak belli olacaktı! (Daha önceden bu bilgi bürokrat tarafından başbakana iletilmiyor!)

Erdoğan da elindeki malzemeyi kullandı, kendisine sunulan ve kabul gören emir subayından beşi FETÖ’cüydü. Bunların içyüzünü bilseydi canını emanet eder miydi?

Unutmayın: Bunlar 70 senedir her kademeye kadro yetiştiriyor, başbakanlar da elindeki mevcut kadroya ve kendisine verilen istihbarata göre değerlendirme yapıyor. İstihbarat bunların elindeydi ve sadece adı ‘milli’ydi.

Erdoğan, istihbaratı gerçek milli kimliğine kavuşturarak işe başladı. O dönem bu fakir de TBMM’deydim. Sabahlara kadar çalışıp bu kanunları çıkardık.

Haberin Devamı

FETÖ’nün dişe dokunur bir siyasi ayağının olmadığını (şimdiye kadarki siyasi yapılanmamızda buna gerek olmadığını), pazartesi ve çarşamba günlerindeki yazılarımda açıklamaya devam edeceğim.

 

Yazarın Tüm Yazıları