Hangi İslam?

Ne günlere kaldık! Hemen her şeyin, her geçen gün daha da bozulup çığırından çıktığı ‘ahir zaman’ı yaşıyoruz.

Haberin Devamı

Zamanın evliyası, şeytanı ayak ayak üstüne atmış çubuğunu tüttürür halde görünce şaşırıp sormuş: “Sen neden boş oturuyorsun? Senin görevin insanları ifsat etmek, bozmak ve günaha sürüklemek değil mi? Bu ne hal?”

Şeytan gevrek gevrek gülmüş ve büyük bir pişkinlikle cevap vermiş: “Zamanımızın din adamları, benim görevimi yapmakta öyle ileri gittiler ki inanın, ağzım açık onları izliyorum, bozgunculukta beni bile hayrette bıraktılar. Dolayısıyla bana görev kalmıyor. Ben de fırsattan istifade keyfime bakıyorum!”

Hayal ötesi bir anlatım da olsa gerçeğin ta kendisini işaret etmiyor mu?

Evet, günümüzün din adamları (gerçek din adamlarını tenzih ediyoruz) insanları ifsat etmekte, yoldan çıkarmakta ve sapık inanışlara sürüklemekte öyle ileri gittiler ki şeytanın pabucunu dama attırdılar.

Haberin Devamı

Günümüz din adamlarının ve onların yoldan çıkardıklarının en büyük yanılgıları, zamanın ilerleyişine paralel olarak, sosyal ve fen bilimlerindeki gelişmişlik halini din bilimlerinde de zannetmeleridir.

Şurası bir gerçektir ki dini ilimlerin dışındaki tüm bilimler, günümüze geldikçe inkişaf eder ve gelişirler. Din bilimlerinde (nakli ilimler) ise bu durum tam tersidir. Yani günümüzden çıkış yerine (Hazreti Peygamberimiz aleyhisselam zamanına) gidildikçe, en doğru, en berrak, en yalın halde bulunurlar.

Zira sevgili Peygamberimiz, “Ümmetimin en hayırlıları içinde bulunduğum ashabımdır, ondan sonraki en hayırlıları onları takip edenler, daha sonraki en hayırlıları ise onları takip edenlerdir” buyuruyor.

Yani buna biz, ‘asr-ı saadet devri’, ‘tabiin devri’, ‘tebe-i tabiin’ devirleri diyoruz. (Hicri ilk üç asır.)

Bu zamanlarda yaşayan insanlar, dini membaından Hazreti Peygamber’in (aleyhisselam) bizzat kendisinden veya ondan bizzat dinleyenlerden öğrendiler. Bu devrin âlimleri de öyle.

Vahiyler (Allahü Teâlâ’dan melek vasıtasıyla gelen ayet-i kerimeler), Peygamber’in bizzat kendisine gelmiş, o da onları beşer kelamıyla (hadis-i şeriflerle) açıklamış, izah etmiştir.

Yani suyun kaynağı, membaı, çıkış yeri orasıdır ve orası en temiz, en katışıksız, en doğru bilginin olduğu yerdir. O yerden ve o günden günümüze geldikçe bulanıklık (günahlar) artar, anlayışlar, kavrayış ve doğruluklar azalır.

Haberin Devamı

Günümüzde bizzat bana “Sen hâlâ geleneksel Müslüman mısın?” diye soran dangalaklar var.

Geleneksel olmayıp da ne olacaktı? Bu din bize Hz. Peygamber’in gününden, geleneksel, yani nakil yoluyla gelmedi mi?

Evet, din bilimleri nakli ilimlerdir. Nakil yerine yalnızca aklına uyan, Hz. Peygamber’e uymamış, aklına uymuş olur.

Halbuki insan, Peygamber’in getirdiklerine iman etmekle Müslüman olur, Peygambersiz akla inanmakla Müslümanlık olmaz. Aksi halde peygamberlik (haşa) lüzumsuz, gereksiz olurdu.

Nitekim Kuran-ı Kerim’de cenabı hak, “Allah’a ve Peygamberine itaat edin” ve “Peygamber’e itaat, Allah’a itaattir” buyuruyor.

Şimdilerde ise ortalıkta herkesin kafasına (aklına) göre bir din oluştu. Bunu da kendilerine din adamı süsü veren kişiler yaptı. Ama gelin görün ki bunlardan hiçbirisi gerçek Müslümanlık (Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği din) değildir.

Haberin Devamı

Bilmeliyiz ki İslamiyet’in kutsal kitabı olan Kuran-ı Kerim de günümüze nakil yoluyla intikal etmiştir. Din bilimlerinde buna mütevatir bilgi (âlimlerin ve hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği en doğru bilgi) denir.

Mesela bugünün cumartesi günü olması bilgisi, milyarlarca insanın birbirine naklen aktardığı şaşmaz ve doğru olan bilgidir. Kuran-ı Kerim de o günden bu güne aynı şekilde intikal etmiştir. Yanlışlık ihtimali olamaz. Ayrıca Allahü Teâlâ, Kuran-ı Kerim’i bizzat bozulmadan, kıyamete kadar koruyacağını bildiriyor, üstelik “Koruyucusu benim” diyor.

Allah aşkına, şu televizyon ekranlarına çıkan ve din adına ahkâm kesen sözde din âlimi (profesör) kişilere bakar mısınız? Birinin söylediğini diğeri yalanlıyor. Birinin “Şefaat haktır” dediği yerde, diğeri “Şefaate inanan dinden çıkar, Allah’a şirk (ortak) koşmuş olur” diyor.

Haberin Devamı

Bu ahmaklara göre “Şefaat edeceğim” buyuran ve hatta başkalarının da (şehitler, çocukken ölen evlat vb) şefaat edeceğini bildiren Hz. Peygamber (haşa) müşrik oluyor!

Biri, “Bu ayetler Allah lafzı değil, Peygamber sözüdür” diyor. Bir diğeri, “Bu şekilde söyleyen zındıktır, İslam dairesinden çıkmıştır” diyor.

Bir diğer nasipsiz ise “Bir kısım Kuran ayetleri tarihseldir, yani bugün için bir geçerliliği yoktur” diyor.

Bu sözleri sıradan insanlar değil, ilahiyat fakültelerinin profesör unvanlı hocaları söylüyor.

Şaşkınlık içinde bunları izleyen halk, ya iki arada bir derede kalıp büsbütün sapıtıyor veya bu söylenenlerden kafasına (nefsine) hangisi yatıyorsa ona inanıp uyuyor ve kendini helak ediyor.

Haberin Devamı

Halbuki hicri ilk üç asrın İslam âlimleri gecelerini gündüzlerine katarak ve kılı kırk yararak dinin gerçeklerini (her bir dini ilim çerçevesinde) tespit edip yazmışlardır.

Dinini, imanını doğru olarak öğrenmek isteyenler, günümüz şaklabanlarından değil, asıl kaynağından, yani ilk üç asırdaki İslam âlimlerinin kitaplarından veya onları esas alan sonraki âlimlerden (ana kaynaklar olarak hepsinin Türkçe tercümeleri mevcut) öğrenmelidir.

Mesela bir İmam-ı Âzam, bir İmam-ı Şafii, bir İmam-ı Mâlik, bir İmam-ı Ahmet bin Hanbel, bir İmam-ı Rabbani, bir İmam-ı Gazali vb, bunların her biri en sağlam kulptur. Bunlardan hangisine uyulursa doğru yol bulunur.

Yeter ki bizde doğruya erişme niyeti ve gayreti olsun.

Yazarın Tüm Yazıları