Paylaş
Dil, bir milleti meydana getiren en önemli öğelerden biridir. Dilde birlik, haysiyetli her milletin şiarıdır, kimliklerinin sembolüdür.
Gerçek bağımsız olan her milletin eğitim dili, elbette ki kendi anadili olmalıdır. Bir ülkede yabancı dille eğitimin yaygınlaştırılması, o ülke insanını başkalarına, başka kültürlere uşak yapar.
Bize dilimizi kaybettirdiler, diğer bir deyişle evrenin planını kaybettik. Nereye, nasıl nüfuz edebileceğimizi bilmiyoruz ki, eşya ve olaylara tesir edebilelim ve onları hükmümüz altına alabilelim?
Batı, Batı diye yırtınıyoruz; Batı’nın hangi ülkesinde, kendi dillerinin dışında bir dille eğitimin yaygınlaştırıldığını görürsünüz?
Bir Alman’a ya da Fransız’a, İngilizce bir şey sorun bakalım; size cevap verirler mi? Bildikleri halde, asla İngilizce cevap vermezler. Almancanın ve Fransızcanın üzerine titrerler.
Biz ise, dilde tasfiyecilik diye bir ucubenin peşinde giderek güzel Türkçemizi mahvettik. Asırlar boyu oluşmuş medeniyet dilimizi köreltip kaybettik.
Sonunda utanmadan ne dedik biliyor musunuz, Türkçe bilim dili değildir; Türkçe ile bilim yapılamaz!
Elin oğlu (baskın kültür) kendi dilini sana dayatır ve sonunda seni böyle maskara yapar; kendi dilinle alay ettirir.
Merhum Oktay Sinanoğlu Hoca, ‘Türkçe! Türkçe!’ diye diye yırtındı lakin kimselere laf anlatamadı.
Israrla şu örneği vererek dikkatimizi çekmek istedi: ‘Bakınız Kuzey Irak’ta, Kürt üniversitesi kuruluyor, eğitim dili Kürtçe; aynı yerde, Türk üniversitesi kuruluyor, eğitim dili İngilizce!’
Türkçenin sahipsizliğine bakar mısınız?
Merhum Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu devam ediyor: ‘Bir millet için, dünyada en kötü şey, en büyük felaket o milletin gönüllerini ve beyinlerini köleleştirmektir. Fransa Cezayir’e gider gitmez, kendi dilini dayattı, eğitim dili yaptı. Cezayir, iki milyon şehit vererek Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı verdiği halde, hâlâ Fransızca konuşmakta ve Cezayir nesillerine Fransızca eğitim vermektedir. İşte bir milletin dilini değiştirerek, onu gönüllü köle yapmanın tipik örneğidir Cezayir.’
Biz de mi öyle olalım?
Ayrıca bu yabancı dil furyasında, nesillerimizin öğrenebildiği dil, Tarzancadan başkası değil.
Cumhuriyetin temelleri atılırken, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu kurularak hem dilimiz ve hem de tarihimiz için çok önemli adımlar atıldı. Ama ne yazık ki, atılan bu çok önemli adımlar, ehliyetsiz ya da kasıtlı insanlar marifetiyle saptırıldı ve arzu edilen sonuç elde edilemedi.
Önce sözde dilde öze dönüş adı altında dilimiz kuşa çevrildi. Ardından uydurukça furyası başlatıldı.
Duayen gazeteci ve araştırmacı yazar arkadaşımız Murat Bardakçı da Türkçemiz konusunu dert edinerek, felsefe bölümünde okutulan bir ders kitabından örnek vererek, gelinen noktanın vahametini ortaya koydu.
Tamamen uydurukça yazılan, sözde bu kurbağa diliyle bilim olabiliyor lakin üç kıta yedi iklimde yayılan medeniyet dilimiz Türkçe ile bilim yapılamıyor!
Güzel Türkçemize, anayasa ve kanunlarımıza hükümler koyarak sahip çıkmalıyız.
Bugünden tezi yok; zira yarın çok geç olabilir!
(Allah göstermesin!) Zira o zaman, Türkçeyi isteyen Türk’ü ve Türkçeyi ara ki bulasın!
Paylaş