Paylaş
Böylesi, bilim insanı olup dini inkâr ediyorsa dinden bihaber, dindar olup bilimi inkâr ediyorsa, bilimden bihaberdir.
Ve insan bilmediğinin düşmanıdır. Bilseler, her ikisi de ne dini ve ne de bilimi inkâr edecektir.
Dinsizin tekinin din düşmanı olması ve aleyhinde konuşması neyi ifade ediyorsa, bilimden nasipsiz zırcahil birisinin de bilim düşmanı olması ve onun aleyhinde olması aynı şeyi ifade eder.
Yani her ikisinin söylediklerinin en ufak bir değeri yoktur.
Bakınız: Bilimin tek kelime ile özeti determinizmdir (gerekircilik); yani her oluşumda sebep-sonuç ilişkisinin varlığı.
Peki, din bu konuda ne diyor? Bilimden farklı bir şey mi söylüyor? Determinizmi inkâr mı ediyor?
Din de evrende her şeyin bir sebeple (fizik, kimya, biyoloji kuralları paralelinde) olduğunu, sebepsiz hiçbir şeyin olmadığını söylüyor.
Ve insana sebeplere yapışması emrediliyor. Burada hemen herkesin yanlış yorumlayıp dini töhmet altında bıraktığı ‘tevekkül’ konusuna dikkat çekmek isterim. Çünkü tevekkülü (Allah’a güvenmeyi), önlem almaya gerek duymamak, sebebe yapışmayı lüzumsuz görmek şeklinde anlayıp değerlendiren ahmaklar var.
Halbuki tevekkül konusunda dinin dediği şey şudur: Eşeğini sağlam kazığa bağla, ondan sonra tevekkül et. Sağlam kazığa bağlamayıp (sebebe yapışmayıp) tevekkül ediyorum dersen, buna eşeklik etmek denir; tevekkül etmek denmez.
Din de zaten insan olmayı ve hatta insan-ı kâmil olmayı öğütlüyor.
Bakınız: Ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde herkesin rızkının gökten indirildiği bildirilmektedir. Bunun nasıl olduğunu, günümüz bilim insanları kısmen anlamış ve şöyle demişlerdir:
“Yağmurlu havalarda, şimşekler sebebi ile havadaki azot gazı, oksijen gazı ile birleşerek azot monoksit denilen renksiz gaz meydana geliyor. Bu gaz havada serbest halde kalamaz. Tekrar oksijenle birleşerek azot dioksit haline dönüyor. Turuncu renkli ve boğucu olan bu gaz da havadaki su buharı (nem) ile birleşerek nitrik asit (kezzap) teşekkül ediyor. Yine şimşeklerin tesiri ile havadaki su buharının parçalanmasından serbest hale geçen hidrojen gazı da havanın azotu ile birleşerek amonyak gazı hasıl oluyor ki, bu gaz o esnada meydana gelen nitrat asidi ile ve havada zaten mevcut olan karbondioksit gazı ile birleşerek amonyum nitrat ve amonyum karbonat tuzları meydana geliyor.
Bu iki tuz diğer bütün alkali madenlerin tuzları gibi suda eridiğinden, yağmurla toprağa iner. Toprak bu maddeleri kalsiyum nitrat haline çevirerek bitkilere verir. Bitkiler, bu tuzları albüminli maddelere, yani proteinlere çevirir. Proteinler, bitkiden ot yiyen hayvanlara ve insanlara geçer.
İnsanlar bitkilerden ve ot yiyen hayvanlardan alır. Bu maddeler insanların ve hayvanların hücrelerinin yapı taşıdır. Kuru proteinlerin içinde yüzde 14 azot gazı vardır.
İşte yağmur suları vasıtasıyla toprağa, her sene 400 milyon tondan daha fazla hava azotunun gelerek gıda haline döndüğü bugün hesap edilmiştir.
Denizlere gelen elbette daha çoktur. Gökten bu suretle rızık indiğini bugün fen yolu ile anlayabiliyoruz.”
Şimdi meselenin can alıcı noktasına geldik. Din de bilim de sebep diyor; sebepsiz bir şey olmaz diyor. İyi de sebebi yaratan kim?
Fizik, kimya, biyoloji kanunları diyoruz, bu kanunları koyan kim? Parlamentonun çıkardığı kanunları yapanlar var da bu kanunları çıkaran olmaz mı?
Hiçbir şey kendiliğinden (durduk yerde) olmaz dedik, mutlaka bir sebeple olur diyoruz ama sebebi sebepsiz kılıyoruz! İşte onun sebebi hatta tüm sebeplerin yaratanı Allah’dır. (Müsebbib–ül Esbab)
Güneşin ışığına evet deyip, güneşi nasıl inkâr edebiliriz?
Esere bakıp müessiri görmemek için kör olmak lazımdır.
Paylaş