Paylaş
Bunların demokratlıkları da demokratik solculukları da medenilikleri de ilericilikleri de hep laftadır, göstermeliktir, su katılmamış ikiyüzlülüktür.
Bunlar, Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı ilericilik, solculuk ve medenilik bilirler.
Bu millet büyük çoğunluğuyla Müslümandır ve asırlar boyunca İslamiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Başka bir deyişle, bu milletin büyük çoğunluğunun ruhu İslam’dır.
Ruh, bedenden ayrılınca ölüm gerçekleşir. İşte, laikliği din düşmanlığı şeklinde anlayan bir kısım CHP’liler, bu milletin bedeninden ruhunu ayırmaya çalışmış ve onu, manasıyla ve tüm mukaddesatıyla ölüme terk etmiştir.
Tek başına, mutlak iktidar olduğu dönemde (tek parti ve o partinin il başkanları, aynı şehrin hem valisi ve hem de belediye başkanı); okullardan din dersleri kaldırılmış, halkın Kuran-ı kerim okuması yasaklanmış, ezanın asli lisanıyla okunması yasaklanmış, ahırlarda, izbelerde gizli Kuran-ı Kerim öğreten hocalar yakalanıp, ellerindeki Mushaflar yırtılıp atılmış ve kendileri kodese tıkılmıştır.
Öyle ki 1940’lı yılların sonuna gelindiğinde, cenazeleri İslami usulle defnedecek imam bulmakta zorluk çekilmiştir.
Aynı zihniyet, Avrupa’dan ithal edip Anayasa’ya koyduğu laikliği, Avrupa’nın tersine anlamış ve din düşmanlığı şeklinde tatbik etmiştir.
Türk Ceza Kanunu’na konan 163. Madde ile ‘Allah’ diyen, evinde dini kitap okuyan, toplanıp dini sohbet eden Müslümanlar takibata uğramış ve mahut madde yüzünden çekmedikleri cefa ve zulüm kalmamıştır.
Merhum Turgut Özal bu maddeyi kaldırdı da Müslüman memleketinde, inançlı kesim rahat bir nefes alabildi.
Bu ne menem laiklikse, Allah diyen siyasetçi, Kuran kursu ve imam hatip açan siyasetçi, namaz kılan ve Kuran okuyan siyasetçi Anayasa’yı ihlal etmiş oluyor ve bu zihniyete göre suç işlemiş oluyor.
Mahut laiklik yüzünden 80 seneyi aşkın bir zaman zarfında, örtülü kızlarımız, üniversiteler dahil, okullara alınmamış ve onlarca neslin cahil bırakılmasına göz yumulmuştur.
Daha dün (28 Şubat 1997), kaymakamlar, imam hatip okullarının kapılarına gönderilmiş ve başörtülü kızların okullara alınması engellenmiştir. İslamiyet’te inanmayan bir gayrimüslim kadın bile, saygısından dolayı, komşusunun evinde okunan mevlidi ve Kuran-ı Kerim’i başı örtülü olarak edeple dinlerken, bizde, kız imam hatip okullarında, Kuran dersinde başlar açılmıştır. Mahut zihniyet Tefsir dersinin, Kuran-ı Kerim’le ilgili olduğunu bilmediğinden bu cinayetler işlenmiştir.
Şimdi Kılıçdaroğlu başörtüsü yasağını ben kaldırdım diyor; halbuki gelen tüm sağ partiler bu yasağı Meclis’te kaldırmaya çalışırken, altında kendisinin de imzası olduğu halde, CHP’li vekillerin Anayasa Mahkemesi’ne başvurularıyla ilgili kanunu iptal ettirmişlerdir.
Yanlış anlaşılmasın, CHP’lilerin kendilerine özgü tavırları, inançları veya inançsızlıkları kimseyi ilgilendirmez. O durum, kendilerinin bilecekleri bir şeydir.
Lakin dün olduğu gibi, bugün de kendi durumlarını millete dayatmalarının demokrasiyle yakından ve uzaktan bir ilgisi yoktur. Dün, başbakanları (Ş. Saraçoğlu), ‘Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmemiz için bize otuz sene lazımdır’ diyordu.
Sana göre din zehir olabilir, bunu millete dayatmanın demokratlıkla ne alakası olabilir? Millet sana illa ki dindar ol diyor mu? Demiyor. Şu halde o tepeden baktığın ve beğenmeyip horladığın millet, senden fersah fersah ileride, çok daha demokrat ve hoşgörülü.
Bugün de aynı partinin Grup Başkan Vekili Kuran’a ve onu öğrenmeye ve öğretmeye dil uzatıyor, bunun laiklikle, çağdaş eğitimle (ne demekse) bağdaşmayacağını ve bu denli bir eğitimin ortaçağda kaldığını zırvalıyor.
Bu zihniyetin, millete şu veya bu şekilde bir yaşam şekli ve inanç sistemi dayatması faşizmin dik alasıdır, bunu yapanlar da faşistin ta kendileridir.
Oldu olacak 1950 öncesi CHP’ye dönün ve milletin oylarını zorla partinize verdirin. Vermeyenleri, şahıs ve beldeleriyle birlikte cezalandırın.
Demokratsınız ya... Başkanınız da Demokrat Amca...
Millet de her seferinde bunları yiyor ve sizi iktidara taşıyor zaten.
Paylaş