Paylaş
İsminde ‘halk’ kelimesi olmasına karşın girdiği her seçimde halk tarafından sandığa gömülen bir parti arayışta olmayacak da kim olacak?
Bizce bu yenilgilerde iki temel etken var. Birisi, CHP’nin halka rağmen yaptıklarından dolayı çıkıp özür dilememesi ve bir diğeri de seçim kaybeden genel başkanlarının koltuğa yapışmalarıdır.
Cumhuriyet’in kurucu partisi, 70 yıl boyunca tek başına iktidara gelemiyorsa bir durup düşünmeli ve “Ben ne yaptım?” deyip muhasebesini yapmalı ve halkın her bir kesimine (dindarından gayrimüslime, Kürt’ten Türk’e, Alevi’den Sünni’ye vb) karşı yaptığı yanlışlardan, baskı ve zulümlerden dolayı çıkıp özür dilemelidir.
Aksi halde onun samimiyetinden kimse emin olmaz, olamaz. Olamadığı içindir ki tüm seçimlerde yüzde 25 bandında patinaj yapmaktadır.
Bakınız; geçen 50 yıl içinde tüm siyasileri ve bürokratları (asker-sivil) kandıran (Erbakan hariç) FETÖ’den dolayı yalnızca Sayın Erdoğan çıkıp “Aldatıldık, Allah ve millet bizi affetsin!” diye özür diledi.
Aynı Sayın Erdoğan, Cumhuriyet tarihi boyunca devletin yaptığı yanlışlardan dolayı da çıkıp devlet adına, hem sözlü ve hem de fiili olarak özür diledi.
Devletin fiili (eylem) özür dilemesi, yapılan fahiş hatalardan geri dönülmesi, gasp edilen hakların geri verilmesidir. (Cami ve kilise vakıflarının aslına rücu ettirilmesi ve Kürtlere haklarının verilmesi vb.)
Hizipler partisi CHP, şu anda Kemal Kılıçdaroğlu hizbinin elindedir. Öyle ki, ülke başkanlık sistemine geçmiş olmasına rağmen eşyanın tabiatına aykırı olarak kendisi cumhurbaşkanlığına aday olmuyor. Önce bir çatı adayı belirledi (E. İhsanoğlu). O tutmayınca, bu kez CHP’nin içinden bir kişiyi, “Gel bakalım Muharrem!” diyerek Muharrem İnce’yi aday gösterdi.
İnce’nin daha sonradan ifade ettiği gibi, CHP seçimi “Gel bakalım Muharrem!” denilen anda kaybetmişti.
Bu yetmezmiş gibi Cumhurbaşkanlığı makamına aday gösterdiği kişiyi, son kongrede en arka sırada, tuvaletlerin önünde oturttu.
Bizdeki halihazırdaki partiler yasası, genel başkanları adeta kral yetkileriyle donatıyor. O istemediği müddetçe, kimse onu genel başkanlıktan alamaz. Zira delegeleri kurşun askerlerden seçiyor.
Muharrem İnce, genel başkan adayı olarak iki kez Kılıçdaroğlu ile yarıştı ama bilinen sebeplerden dolayı kaybetti.
Kılıçdaroğlu da kendisine rakip çıkan İnce’nin, partinin her kademesindeki (milletvekilinden delegesine kadar) yandaşlarını çizerek ademe (yokluğa) mahkûm etti.
Bu saatten sonra İnce’nin CHP’den cumhurbaşkanlığına adaylığı da söz konusu değildir. Zira Kılıçdaroğlu, yolda bulmaya çalıştığı yeni ‘dostlar’ıyla iktidara yürümek hevesindedir. Belli ki yine bir ‘çatı’ adayı arayışındadır.
Gelinen bu noktada Muharrem İnce’nin CHP’nin içinde yapabileceği fazla bir şey yok.
Elindeki tek seçenek, CHP’nin karşısına geçerek özlemini duyduğu ‘hakiki’ CHP’yi kurmak için ete kemiğe bürünüp Anadolu’yu bir baştan öbür başa arşınlamaktır.
Bülent Ecevit o karizmatik kişiliğiyle İsmet İnönü’yü devirip yerine geçmesine rağmen CHP’deki hiziplerle baş edemedi. Kurtuluşu CHP’den ayrılıp DSP’yi kurmakta bulmuştu.
Ecevit zor olanı seçti, azmetti ve başardı. Koalisyonla da olsa partisini iktidara taşıyıp başbakan oldu.
Muharrem İnce’nin zoru seçip seçmeyeceğini ve daha önemlisi, zoru seçerse başarıp başaramayacağını bekleyip göreceğiz.
Siyaset bu; ince, uzun ve meşakkatli bir yol.
Paylaş