Paylaş
Malum, kör taklitçiler yüzünden toplumca girdaba sürüklendik. Bu denli bir kendini kaybedişte kimimiz ‘Yalnızca Türk kalalım, Müslümanlık ve Batı bizim neyimize’ dedi. Kimimiz ‘Yalnızca Müslüman kalalım, Türklük ve Batı neyimize’ dedi. Diğer bir kesimimiz de ‘Yalnızca Batılı olalım yeter, Müslümanlık ve Türklük neyimize’ dedi.
Gerçekte ise Yusuf Akçura’nın işaret ettiği gibi, bizim hem Türk, hem Müslüman ve hem de Batılı olma zorunluluğumuz var. Zira Türk ve Müslüman kalanın Batıcılığından korkmamak lazım, zira o, Batı’dan neyi ve nasıl alacağını bilir. Türk ve Müslüman kalan asla Batı’nın potasında erimez ve böylece maddesiyle ve manasıyla tarih sahnesindeki yerini korumaya devam eder.
AB ülkeleri ve ABD bizim NATO’da sözde müttefiklerimiz. Güya teröre karşı mücadelede bizim yanımızda olmaları gerekiyor. Halbuki terör örgütleriyle el ele vererek karşımızda yer alanlar ve almaya devam edenler kendileri.
Avrupa Parlamentosu’nu gördük, kırmızı bültenle aranan teröristleri davet edip Türkiye aleyhinde konuşturdu. Avrupa demokrasisi bu denli bir kepazelikle iç içedir.
Koca ABD, İsrail’in taşeronluğuna soyunarak yüz yıl önceki, kendilerinin çalıp kendilerinin oynamak isteyip de İstiklal Savaşımızla kursaklarında bıraktığımız oyunları yeniden sahnelemek istiyor.
Bu cümleden olarak, İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin toprakları üzerinde Ermenistan ve Kürdistan devletlerinin yanı sıra butik devletçikler kurup bu ülkeleri paramparça etmek istiyorlar.
1943 yılında vefat eden büyük İslam âlimi Seyyid Abdülhakim Efendi, “Batılılar, doğuda Ermeni aşı kaynatırlar, Kürtler de o aşa tuz ve biber olurlar!” buyurmuştu.
ABD, DEAŞ’a ön vererek ve onun canavarlıklarını dünya kamuoyunun gözüne sokarak, aklı sıra PKK-PYD’ye meşruiyet kazandırıyor. Bu terör örgütlerini silahlandırarak, işgal ettiği petrol sahaları ve daha önemlisi İsrail için tampon güç olarak kullanıyor.
Malum Türkiye, güney sınırları tehdide açık hale getirilerek ve dört buçuk milyon mülteciye ev sahipliği yaparak Suriye’deki iç savaşın en büyük sıkıntısını yaşıyor. Gerekli önlemleri almadığı takdirde de her bomba patladığında yeniden mülteci akınına uğrayacak.
Bu halin tipik örneğini İdlib’de yaşıyoruz ve görüyoruz. Rejimin bombalarından canını kurtarabilen on binlerce insan sınırımıza doğru geliyor. ABD ve AB, Türkiye’yi kaosa sürükleyip emellerine ulaşmak istiyorlar. Karşılarında yeni Türkiye’yi ve kendilerine direnen bir iradeyi görünce de deliye dönüyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye rejimine şubat sonuna kadar mühlet verdi. Türkiye, bu arada rejimin arkasındaki Rusya ile de görüşmelere devam ediyor.
Olmadı Türkiye, Barış Pınarı harekâtına kaldığı yerden devam edecek.
Türkiye buna mecbur, zira ne yeni bir mülteci akınını kaldırabilir ve ne de sınır güvenliğinin tehlikeye girmesine göz yumabilir.
Kendi sınır güvenliğini korumak için hareket eden ve müstevlilerin heveslerini kursaklarında bırakan Türkiye’yi ‘işgalci’ diye suçlamaya kalkanlar var.
Oysa asıl işgalci, dünyanın öbür ucundan gelip petrolün başına konan ve bu yağmacılığı utanmadan tüm dünyaya ilan eden ABD’den başkası değildir.
‘Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar’ın yeni saldırılarıyla karşı karşıyayız. Ama tüm bu emperyalistlerin unuttukları bir şey var: Yüz sene önce, yedi düvel olarak karşımıza dikilmişlerdi ve biz ‘kağnı’ ile onlara gerekli dersi vermiş ve bağımsızlığımızı kazanmıştık.
Bugün dikildiklerinde ise canavarın kalan o tek dişini sökmek de güçlü ve çelikleşmiş iradesiyle Türkiye’ye kalacaktır!
Paylaş