Paylaş
Oysa İstanbullular 25 yıldan beri süregelen AK Parti iktidarlarında hizmet görmeye alışmışlardı, bu yüzden bu çeşit laflara karınları toktu.
Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, diğer ilçe belediyelerinde gösterilen üstün hizmet anlayışı, AK Parti’ye merkezi idarenin yolunu açmıştı.
Yerel yönetimler halkla birebir temas yerleri olduğu için, burada yapılacak olumlu ya da olumsuz icraatlar, birebir sandığa yansır. Bundan dolayıdır ki CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu, İstanbul ve Ankara Belediye başkanlarının görevlerinden şu veya bu sebeple ayrılmamalarını ve görevlerini layıkıyla yapmalarını ısrarla istemektedir.
Belli ki Ekrem İmamoğlu, başka hesapların içine girerek genel başkanını dinlemiyor, dinlemeyecek. Ve yine belli ki birileri, onunla, Erdoğan’ı İstanbul’da yendiği gibi Türkiye’de de yenmek ve kendisini Cumhurbaşkanı yapmak istiyor.
İmamoğlu da bu havaya, daha işin en başından beri girmiş durumda.
İçeriden ve dışarıdan pohpohlayanları var. İP Genel Başkanı onu, Fatih Sultan Mehmed’e benzetiyor ve yüzünde ‘Rabbi yessir’ olduğunu iddia ediyor! ABD Başkanı Biden da Erdoğan’ın İstanbul yenilgisiyle umutlandığını belirtip muhalefeti destekleyeceğini ilan etti. İç ve dış desteklerle şişinen Ekrem İmamoğlu da ister istemez cin olmadan adam çarpmaya kalktı!
Zira o da biliyordu ki Sayın Erdoğan da aynı süreçten geçip ülkeye hem Başbakan ve hem de Cumhurbaşkanı olmuştu.
Bir farkla ki, Sayın Erdoğan, millete hizmette örneği olmayan bir başarıya imza atarak o makamlara yükseldi. Sayın İmamoğlu ise hizmette kusur üstüne kusur işleyerek ve İstanbul’da taş üstüne bir tek taş koymayarak o makama hevesleniyor.
Tek güvencesi ise besleme basınla algı oluşturmak, doğrusu, bundaki başarısını kimse inkâr edemez.
Sayın Erdoğan İstanbul’u, kirli havası, kokan Haliç’i, susuz ve her sokağı çöp dağlarıyla dolu, virane bir mega köy olarak aldı, dünyanın en modern şehirlerinden biri haline getirip teslim etti.
Sayın İmamoğlu’nun döneminde İstanbul, bir sel ve bir de kar felaketi yaşadı, her ikisinde de sınıfta kaldı. Birincisinde, yani İstanbul’u sel götürdüğünde kendisi Erzurum’da kayak sefasındaydı.
Bu seferki kar felaketinde İstanbul’daydı ama görev başında olmak yerine İngiltere sefiriyle balık keyfi çatıyordu.
Halbuki bir hafta öncesinden meteoroloji İstanbul için turuncu alarm veriyor, şiddetli kar yağacağını ifade ediyor ve gerekli önlemlerin alınmasını ısrarla dillendiriyordu.
Böyle bir durumda yapılacak ilk iş, kaçınılmaz olan afetin boyutlarını asgariye indirmek için gerekli önlemleri ÖNCEDEN almaktır. Biz İstanbullular olarak, ÖNCEDEN hiçbir önlemin alınmadığını gördük.
Sonuçta 20 milyonluk, şehir felaketi yaşayarak afete teslim oldu. On binlerce insan, kar ve tipinin altında, saatlerce yaya yürüyerek evlerine ulaşmaya çalıştı. Perişan haldeki insanlar donmamak için benzin istasyonlarına, araçlarına ya da etraftaki otellere ve camilere sığındı.
Kar küreme ve tuzlama araçları neden sonra ortaya çıktı, onların da ya lastikleri kış lastiği değildi ya da şoförleri sarhoş olup yeni kazalara sebep oluyordu.
Aracın sağlamı ise, İmamoğlu’nun balık sefası sürdüğü lokantanın önünde bekletiliyor ve neden sonra başkanın aracına eskortluk ediyordu.
Ekrem İmamoğlu, felaket sonrası yaptığı açıklamada, yemekte olmasını pişkince savunuyor ve bunda ne var diyor, utanmadan bu şekilde dillendirebiliyor.
Daha ne olmalıydı Sayın Başkan?!
On binlerce insan, beri tarafta donmamak için çırpınırken, diğer tarafta sen balık keyfi çatamazsın. Bak İçişleri ve Ulaştırma bakanları Ankara’dan gelip, kar ve tipi altında halkıyla birlikte sekiz saat yaya yürüyerek yardımcı olamaya çalıştılar.
Sen İstanbul’un sorumlusu olarak öncesinden önlemleri almadığın gibi felaket esnasında da görevinin başında değildin.
Sen, İstanbulludan ‘Her şey daha güzel olacak’ diye oy aldın. Ama bütün Türkiye gördü ki sen her şeyi daha berbat ettin!
‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’; bundan böyle ağzınla kuş tutsan, İstanbulludan havanı alırsın!
Hava atan havasını alır diye boşuna dememişler!
Paylaş