Paylaş
Genç Cumhuriyeti temellendirirken bir dizi devrimler yaptık. Bu devrimler eski rejime rağmen, adeta onlara karşı yapıldı.
Yapılırken de bilimin dışına çıkıldı (Toplumun sosyolojisi, psikolojisi dikkate alınmadı); ben yaptım oldu mantığıyla, akşamdan sabaha yapıldı.
Dolayısıyla toplum, bunları hazmetmekte zorlandı.
Yeni rejim laikliği benimseyerek; bütün dinler veya dinsizliklere karşı eşit mesafede olacağını vazetti lakin verdiği sözde durmadı.
Yeni bir din ve yeni bir dindar insan tipi oluşturmak için akla hayale gelmedik yollara tevessül edilerek, eski dinin ve onun mensuplarının tepkisiyle karşılaşıldı.
İşte burada kantarın topuzu kaçırıldı ve dindarlara çok baskı ve eziyetler yapıldı.
Bu davranış, toplumu ister istemez ikiye böldü. Bunun da sebebi, kimilerinin devleti ve kimilerinin de dini kendi tekellerinde görmeleridir.
Devleti tekelinde gören sözde laikçiler, hayat tarzlarını başkalarına dayatmayı kendilerine hak ve hatta ödev olarak görüyorlar ve bunu, zorla dayattılar ve halen daha da dayatmaya devam eden bir kesim var.
Hâlâ hanımların başörtüsünü hazmedemeyen, faşizan eğilimli birilerinin hezeyanlarına şahit olmaktayız.
Birbirimize en ufak bir tahammülümüz yok. Birbirimizi dışlamak, ötekileştirmek, kin ve nefret oluşturmak için adeta fırsat kolluyoruz.
Bunun son örneğini bir sanatçıda gördük; imam hatiplilerin sapık olduklarını, utanmadan, arsızca ve edepsizce söyleyiverdi. Ki bu şahıs, toplumun önünde bulunan ve örnek olması gereken bir pozisyonda bulunuyor.
Genel ahlak kuralları açısından bakıldığında, bu söylemin öncesinde de yaptığı sürüyle yanlışı bu toplumun kabul etmesi mümkün değildir.
Kendinin kişisel yaşam tarzına kimse karışamaz, o durum kendisinin bileceği bir iştir.
Ama toplumca karşılık bulmayan ve bilakis toplumca kerih görülüp reddedilen bir davranışı, toplumun önüne çıkıp da açıkça sergileyemez.
Hele hele başkalarına asla dayatamaz.
Özellikle, sanatçı gibi toplumun önünde bulunan kişiler, toplumun bir kesimini dışlayamaz, ötekileştiremez ve topluma kin ve nefret tohumları ekemez.
Yaparsa, halkı kin ve düşmanlığa tahrikten, alenen suç işlemiş olur.
Karşıt görüşlü kişiler olarak birbirimizin yaşam tarzına saygılı olamazsak toplumsal barışı sağlayamayız.
Bunun gibi; dindarlar da kendi hayat tarzlarını başkalarına dayatamazlar. Kuran Kerim, ‘Sizin dininiz size, benim dinim bana!’ buyurmaktadır.
Din bile, herkesi, inancında ve inançsızlığında özgür (serbest) bıraktığı halde; sözde dindar bir kesimin, inancını ve hatta hayat tarzını başkalarına dayatmasını anlamak mümkün değildir.
Hiçbir kesimin, ne böyle bir hakları ve ne de hadleri vardır.
Dikkat edilirse bütün kavgaların temelinde had bilmezlik yatıyor.
Mevlana’ya sormuşlar: ‘O kadar okur, o kadar yazarsın. Peki ne bilirsin?’ Mevlana cevap vermiş: ‘Haddimi bilirim.’
NOT: Yıllık iznimi kullanacağımdan yazılarıma bir süre ara veriyorum; sevgili okuyucularıma saygıyla arz ederim. F.B.
Paylaş