Paylaş
Kiminin davası para-pul edinmek ve zengin olmaktır. Kimininki şöhrettir, yani desinler için siyaset yapmak... Kiminin davası makamdır, baş olma sevdasıdır, vb.
Olması gereken ise Hakk’a ve halka hizmettir.
Nedense, hemen herkes, hizmet etmek için siyaset yapmak istediğini söyler lakin lafla peynir gemisi yürümez. Zira Ziya Paşa’nın dediği gibi, ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde’. İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görülür.
Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül gibi isimleri ve yanlarında yer alan eski AK Partilileri, biz, siyaset sahnesinden tanıyoruz.
Bir vakitler, söylemleriyle bizi, dava insanı olduklarına ve Hakk’a ve halka hizmet için siyaset yaptıklarına inandırmışlardı.
Sayın Erdoğan’ın liderliğinde siyasi parti kurmuş ve iktidara gelmişlerdi. Sayın Erdoğan’ın iradesi, vefası, diğerkâmlığı ve tensipleriyle; milletvekili, komisyon başkanı, bakan, başbakan yardımcısı, başbakan ve cumhurbaşkanı olmuşlardı.
Bizdeki siyasi sistem (Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu) lidere endekslidir. Özellikle genel seçimlerde insanlar, lidere ve liderin sürüklediği siyasi partiye oy verirler. Hele büyükşehirlerde milletvekillerini tanımazlar bile. Küçük illerde de liderin belirlediği kişiler aday olabilir.
İktidar olan siyasi partinin lideri başbakan olur ve bakanlar kurulunu belirler.
Mahut kanunların hiçbirisini Sayın Erdoğan ve AK Parti yapmadı; eskiden beri var olan bu kanunlara göre partisini kurdu, seçimlere girdi ve kazandı. Başbakan oldu, ilgili atamaları yaptı ve hepsinden önemlisi, hiçbir faninin gösteremeyeceği özveriyi gösterip, ‘Kardeşim Abdullah Gül’ dediği kişiyi cumhurbaşkanı adayı gösterip seçtirdi.
Sayın Erdoğan’ın milletvekili, bakan, başbakan yardımcısı, başbakan ve cumhurbaşkanı yaptığı, yaptırdığı insanlar, bugün kendisine ihanet ettiler; karşısına geçip, CHP’nin safında hizalandılar.
Bunda şaşılacak bir şey yok (şaşılacak şey aşağıda gelecek); zira biz biliyoruz ki, iyilik yapılan kişi, o iyiliğe layık değilse, onun geri dönüşü mutlaka kötülüktür. Onun için, hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: ‘İyilik yaptıklarınızın şerrinden sakınınız!’
Asıl şaşılacak şey, ahlakın sükût ettiği, takiyyenin zirve yaptığı, ihanetin şahikası, aynı partide olup, liderinin cumhurbaşkanlığı adaylığı için imza atıp, aynı anda başka bir adayın çalışmalarının göbeğinde olmak.
Bunu, utanmadan, pişkince ve fütursuzca itiraf etmek...
Arsız hırsız misali, çuvalı geceden, dibinden delmek...
Partinin kurucularından gözüküp, gerçekte, Truva atı rolünü üstlenmek...
Bu bahçede otlanıp (zıkkımlanıp), yumurtayı başka kümeste yapmak...
Bu evin (partinin) ekmeğini yiyip, rakip partinin kılıcını sallamak yani ‘düşman kılıcı sallamak’...
Meğer Sayın Erdoğan, yaptığı destansı savaşı, göğsünde beslediği bu engereklere rağmen yürütmüş.
Bir de utanmadan, AK Parti iktidarlarının tüm başarılarını kendilerine, başarısızlıklarını Sayın Erdoğan’a mal etmeye kalkışıyorlar.
Halbuki tüm başarıların ve başarısızlıkların sorumlusu, orkestra şefi konumunda olan başbakandır; dolayısıyla hata da, sevap da başbakanın hanesine yazılır. Bunların esamisi bile okunmaz.
Allah aşkına söyler misiniz, bunların FETÖ’den ne farkı var? FETÖ devlete, bunlar AK Parti’ye sızmış!
Dava adamlığı mı dediniz?
Evet, ama neyin dava adamlığı?
Üstad’ın tabiriyle; Sayın Erdoğan, dava önüne dikili buzdağını nefesiyle eritti; koynunda besledikleri, onu sokarak, meydan yerini çamur deryasına çevirdiler.
Gel de, o çamurda yürü!
Sayın Cumhurbaşkanının, sevgili arkadaşımız Abdülkadir Selvi’ye söylediği gibi, ‘Bunlar da içimizdeki Mescid-i Aksa’ları yıkmak istiyorlar’.
Bu tıynetteki insanlar parti kuruyorlar, davaları olduğunu söyleyip, millete vaatte bulunuyorlar.
‘Deva’ ve ‘Gelecek’ olduklarını söylüyorlar.
Davalarına deva ve gelecek olamayanlardan ne beklenebilir?
Millet, bunların davalarının, dibinden deldikleri ve boş bıraktığı çuval olduğunu gördü. Daha doğrusu kendileri gösterdi.
Bu millet, ‘şecaat arz ederken sirkatin söyleyenlerin’ peşinden gider mi?
Millet, yanardönerlere değil, şahsiyete meftundur.
Anlayana!
Paylaş