Paylaş
Avrupa ülkeleri, savaşların enerji kaynaklarına sahip olmaktan çıktığını gördü ve o günkü enerji kaynakları olan çelik ve kömür üzerine bir birlik kurdu. Şimdiki AB’nin temelleri böyle atıldı.
Gittikçe safları sıkılaştırdılar; gümrük birliği ve bilahare ortak para kullanımında anlaştılar.
Avrupa devletlerinin büyük kısmı güvenliklerini NATO’ya havale etti. Bunlardan yalnızca ikisi (İngiltere ve Fransa) nükleer güce sahip ülke konumundadır. Diğer bir kısmı (Doğu Avrupa ülkeleri) Sovyetlerin hegemonyasında, Varşova Paktı’na dahil edildiler.
1990’da Sovyetlerin dağılmasından sonra, bir kısım eski Varşova Paktı ülkeleri NATO’ya alındı ve diğerlerinin de alınması için çalışmalar yürütülüyordu.
Bunların başında da Ukrayna geliyordu.
Kimileri, Varşova Paktı çöktü ve dağıldı, NATO’ya ne gerek var demesine rağmen NATO, daha da genişlemesini sürdürdü.
Malum NATO’da altın hisse ve en büyük güç ABD’nin elindedir. Gücüne güvenen, diğer bir deyişle ortaklarının güçsüzlüğünü bilen ABD, NATO’yu kendi hegemonyası istikametinde adeta manivela olarak kullanmaktadır.
Mesela ABD, Türkiye’yi NATO’nun güneydoğu kanadının ileri karakolu olarak görmekte olup NATO’nun her türlü külfetine muhatap kılmasının yanında; en lazım olduğu zamanda nimetlerinden yoksun bırakıyor. Üstelik bununla da yetinmeyip terör örgütlerinin saldırılarına hedef olan Türkiye’nin yanında yer alması gerekirken, mahut örgütlerin yanında hizalanmakta ve Türkiye’ye karşı düşmanca tavır sergilemektedir.
Güç zehirlenmesine kapılan ABD, bu yüzden Almanya’ya, ‘Biz olmasaydık Rusça konuşuyor olacaktınız’; Fransa’ya da, ‘Bizim sayemizde Almanca konuşmaktan kurtuldunuz’ diyerek pervasızca davranabiliyor.
AB ülkelerinin en büyük hatası, Türkiye’yi birliğe dahil etmemeleri, Türkiye ile birlikte AB güvenlik sistemini kurmamaları ve bu önemli işi NATO’ya (ABD) havale etmeleridir. Bunu bilen ABD de, AB ülkeleriyle kedi fareyle oynar gibi oynuyor.
NATO’nun ülke sayısı 19’dan 30’a çıktı. Yeni üye ülkelerle Rusya, çepeçevre kuşatılmak istendi. Rusya, kendisine oynanan büyük oyunu göremedi ve yapılanları tehdit olarak algıladı, Ukrayna’ya saldırdı. Malum 2014’te de Ukrayna’nın güneydeki Kırım bölgesini işgal etmişti.
Yeni harekâtla Rusya, Ukrayna’nın Karadeniz’le kıyıdaşlığını kesmek istemektedir.
İki arada bir derede kalan AB ülkeleri, ne yapacaklarını bilmez haldeler. Bilseler de bu durumun gereğini yapabilecek kuvvet ve kudretten yoksundurlar. Bundan dolayı da ABD’nin ağzının içine bakmaktadırlar.
Zira birçoğu Rusya’nın doğalgazı ile ısınmakta, fabrikalarını Rusya’nın doğalgazı ile çalıştırmaktadır. Ayraca Rusya, Avrupa’ya günde 5 milyon varil petrol (bunun 2 milyon varili rafine) ihraç etmektedir.
Putin’in insafına(!) kalmış, dağınık bir AB, birliği toparlayacak tecrübeli ve karizmatik liderlerden de yoksundur. Nitekim başında Merkel olsaydı, Almanya bu günkü çaresiz durumlara düşmez, kararlarını ABD’nin isteği doğrultusunda değil, kendi verebilirdi.
Emperyalist ülkelerin hepsi oyun içinde; kimileri de oyun içinde oyunlar peşinde olup akılları sıra dengeyi ve düzeni bu şekilde sağlayacaklar.
Dedik ya, ABD çok pis oynuyor ve bu pis oyunuyla Putin’i yeni bir bataklığa soktu.
Nasıl mı?
Cevabı, cumartesi günkü makalemizde.
Paylaş