Paylaş
Zira bu ‘kıyamet belası’ bizim içimizdedir, evimizdedir, komşumuzdadır, sokağımızdadır, dairemizdedir, okulumuzdadır, fabrikamızdadır, emniyet teşkilatımızdadır, askeri birliklerimizdedir, üniversitemizdedir; hâsılı devlet ve millet hayatımızın her kurum ve kuruluşunda pusuya yatmış beklemektedir.
En basit hesapla, mahut şer şebekesi, en az elli yıldan beri eleman yetiştirip her yere yerleştirdiğine ve yerleşilen yerleri de kendi yörüngelerine soktuklarına göre, bunların tespit ve temizlenmesi için de kararlı bir mücadeleyle en az bir o kadar yıl gerekir.
Bakınız; 15 Temmuz aşağılık darbe girişiminin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen, deştikçe yerin altından FETÖ’cü fışkırıyor. Malum daha dün, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, FETÖ mensuplarının mülakatları sorunsuz şekilde geçmesi için ‘aday numarası kodlama’ yönteminin geliştirildiği belirlendi.
Buna göre; ‘Kodlama’ yöntemi ile jandarma okulları sınavını usulsüz şekilde kazanan 7 bin 4 FETÖ şüphelisi tespit edildi.
Deştikçe daha nelerin çıkacağını Allah bilir!
Zira FETÖ ile mücadelede, daha kapağı açılmayan mebzul (bol) miktarda kurum ve kuruluş mevcut; daha 7 binler, 17 binler, 117 binler var! Burada yalnızca bir örnekle yetineceğiz.
Malum bu alçaklar YÖK’ü, yığınla üniversiteyi ele geçirmişlerdi. Ayrıca kendilerine ait 15 özel üniversiteleri vardı. Bunlarda on yıllar boyu araştırma görevlisi, Dr., Doçent ve Profesörlük payeleri verildi.
O gün bugündür ne YÖK’te ve ne de üniversitelerde, gerekli inceleme, araştırma, soruşturma ve kovuşturmalar, istenilen manada yapılmış değildir.
Buradan da anlaşılacağı üzere, bunlardan yüzlercesi ve hatta binlercesi üniversitelerimizde kürsü işgal etmekte ve kustukları zehirle öğrenci yetiştirmeye devam etmektedirler.
FETÖ belasının toplumumuza yansıyan en büyük handikabı, bu militanların, hemen her kesimdeki aile yapımızın içinde bulunmuş olmalarıdır. Diğer bir ifadeyle, FETÖ mensubu olmayan diğer aile bireylerinin, militanlara, kardeşlik, analık, babalık, akraba ve hısımlık sebebiyle kol kanat germek istemeleridir.
Bir diğer çetrefilli durum da, ‘döndüm’ diyenlerin gerçekte dönüp dönmediklerinin bilinmemesidir. Öyle ya; kalplerinin yarılıp içlerine bakılmasının imkânı yoktur.
Dünyanın bu en sinsi ve acımasız örgütüyle mücadeleyi, sadece yargı mensuplarına havale edip işin içinden sıyrılamayız. Sorumlu makamlarda bulunan herkesin elini taşın altına koyması ve kelimenin tam anlamıyla seferberlik başlatması gerekmektedir.
Devlet kurumlarının başındakilerin, kurumlarındaki asıl görevleri, FETÖ’cüleri (şüpheli de olsa) tespit edip adalete teslim etmektir.
Unutulmasın ki, yarın yapalım diyenler helak olacak ve yarınları göremeyecektir.
Zira ‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe!’ sözü boşuna söylenmemiştir.
FETÖ, devlet ve millet hayatımızın beka sorunudur. Diğer tüm terör örgütleri bela ise, FETÖ püsküllü beladır.
Paylaş