Son 90 dakikalar başladığında Türkiye’de hayat durdu, stres ve kaygı tavan yaptı. Maça başlarken kağıt üzerinde, matematiksel olarak 0-0’lık sonuç Konya’yı ligde tutup Galatasaray’ı da şampiyon yapıyordu. Galatasaray bu tür maçları genetiği ve alışkanlığı itibariyle ile oynayan bir takım. Belki de bütün kamuoyunun rölantide başlanacağı ve oynanacağı bir maç olarak gördüğü bu müsabakaya Galatasaray rakibini adeta abluka altına alıp, ilk yarıyı forse ederek başladı. Bu maçta sanki puan ve puanlardan ziyade averaja ihtiyacı varmış gibi bir oyun sergiledi. Konyaspor ise bekleyip kaptığı toplar ile skor bulmak istedi.
iLK YARI 3-4 FARKLI SKORLA BiTEBiLiRDi
İlk yarıda gelen İcardi’nin klas kafa golünden sonra Konya biraz biraz rakibinin üzerine gitmeye çalıştı. Özellikle ilk 45 dakikada bütün duran toplarda sarı kırmızılılar iki stoperi ile çok etkili oldu. İlk yarıyı 3-4 farklı skorla da kapatabilirdi. Yüzde 75-25 topla oynama, 12 şut ve 7 kornerle konsantrasyon ve motivasyon açısından Galatasaray bu maça en iyi şekilde hazırlandığını belli eden bir istatistik ile ilk yarıyı oynadı.
İlk yarı bittiğinde diğer maçların skorlarına baktığımızda Konyaspor’a yaramayan bir tablo vardı. İkinci devre psikolojik şartların daha da artacağı bir 45 dakika olacağı düşüncesi ile başlarken Galatasaray’ın üst üste attığı goller ile skor bir anda 3-0’a geldi.
Açıkçası 90 dakikaları göz önüne aldığımızda ilk yarı şampiyonluk paralelinde ikinci 45 dakikada küme düşen takımlar nezdinde birbirine bağlantılı olan maçlar izlendi. 0-0’dan sonra Galatasaray şampiyonluğunu kutlarken Konya taraftarı ise tüm dikkatini Trabzon-Ankaragücü maçını verdi.
EĞER UYULMAYACAKSA NiYE MAÇLAR AYNI SAATE ALINDI
Icardi'nin enfes 2. golü açıkçası şampiyonluğun altına atılan bir imzaydı. Neticede Galatasaray üstün ve baskılı oynadığı maçta rakibini 3-1 yenerek 24. kez şampiyonluğa kavuştu.
Dünkü maça dair bir not: Hem düşmeyi hem şampiyonluğu ilgilendiren maçlar; ilk yarılar ve ikinci yarılar itibariyle farklı zamanlarda başlayacaktı neden tüm maçları aynı saatte koydunuz?
Arda Kardeşler’in sezonun ilk yarısında F.Bahçe-G.Saray maçını baz alarak bu maça hazırlanmaması gerektiğini aynı yönetim düşüncesi ile sahaya çıkmaması gerektiğini hafta içinde belirtmiştim. Kardeşler’in derbiden önceki son maçı yine bu stattaki G.Saray-Sivas mücadelesiydi. Ve o müsabakada Galatasaray adına verilmeyen bir penaltı ve hatalı bir gol iptali vardı. Aslında algoritmik verilere göre tuşa bastığınızda bu maça atanmasının yapay zeka tarafından ihtimali yoktu. Ama bu maça Türk hakem olarak atanacak hiçbir alternatif olmadığından şahsi fikrim manuel görevlendirildi.
BAŞKA ATILANLAR DA OLABİLİRDİ
Evet seviyesi çok zor bir mücadeleydi. Bu tür maçları hatasız yönetmek kolay değil fakat FIFA hakemi Arda Kardeşler bu maçta gerek faul ve fena hareketler konusunda gerekse göstermesi gereken sarı kartları göstermeyip vermemesi daha doğru olacak kartları vererek disiplin cezalarında çokça hatalar yaptı. Sarı kart değerlendirmeleri yerinde ve doğru olsaydı ikinci sarı karttan kırmızı kart ile oyun dışı kalacak futbolcular olacaktı.
KIRMIZININ ETKİSİNDE KALDI
21. dakikadaki majör pozisyonda Alexander Djiku’nun 2. sarı kartı hatalıydı. 2. sarı kart ‘uzaydan bile görülmeli’ tabirine uymuyor. Ne kontrolsüz bir hareket ne de umut vadeden bir pozisyon içeriyordu sarı kart için. Hatta kimilerine göre faul bile tartışılır.
Arda Kardeşler’in aslında en büyük handikapı; bu pozisyonunun etkisinde kalıp Galatasaray’ın aleyhine 4-5 hatalı karar vermesi oldu.
Derbinin kader pozisyonunda yaptığı hata sonrası maçın skoru ise Kardeşler’in hakem şansı oldu.
Kardeşler’in derbi maçın son dakikalarda hem Fenerbahçe hem de Galatasaray’ın beklenti içinde olduğu King-Torreira ve Kerem-Ferdi pozisyonlarında devam kararı doğruydu.
Galatasaray, Karagümrük deplasmanında maça panik yapmadan, stressiz ve ilk 10 dakikada baskılı bir oyunla başladı. Sarı kırmızılılar topu 3. bölgede tutmak istedi. Fakat bu bölümde baskıyı çok durağan bir şekilde gerçekleştirdi. Bu dakikaya kadar rakibini karşılayan Karagümrük özellikle Mendes ve Can Keleş ile kontrataklarla sonuca gitmeye çalıştı. Aslında Galatasaray’ın defasını orta çizgiye çıkararak oynatması Karagümrük’ün istediği boş alanları bulmasına sebep oldu. Ev sahibi ekip ilk yarı itibariyle yakaladığı pozisyonlar arasında Mendes’le golü buldu ve öne geçti.
OYUNUNDAN TAViZ VERMEDi
34. dakikada geri düşmüş olmasına rağmen Galatasaray oyun sisteminde hiçbir şekilde taviz vermedi ve aynı şekilde baskı ile devam etti. Devre Karagümrük’ün üstünlüğü ile mi bitecek derken belki de çok kritik bir dakikada sahneye Barış Alper Yılmaz çıktı. Mertens’in ortadan ziyade pas olarak nitelendirebileceğimiz topunda Barış’ın kafa golüyle sarı kırmızılılar beraberliği yakaladı ve soyunma odasına umutlu gitti. İlk yarılar itibariyle Fenerbahçe’nin 2-0 galip, Galatasaray’ın ise soyunma odasına 1-1 girmesi sonrası Olimpiyat Stadı’ndaki mücadeleden çıkacak sonuç daha da merak edilir bir hale geldi.
SEYiR ZEVKi ÜST DÜZEYDEYDi
İkinci yarı itibariyle aslında oyun kurgusu ve planı olarak ilk yarınını bir kopyası bir maç izledik. Yine Galatasaray’ın 3. bölgedeki baskısı Karagümrük’ün boş alanları değerlendirme isteği vardı. Fakat bu devrede Galatasaray ilk yarıya oranla rakibine daha az boş alan bıraktı ve Karagümrük’ün geçişlerini engelledi. Ancak 2. bölüme baktığımızda maçın temposu seyir zevki ve mücadelesi üst noktadaydı. Galatasaray bu sefer rolleri değişen Barış’ın pasında Mertens’in golüyle 2-1 öne geçtikten sonra Tolunay Kafkas yaptığı değişikliklerle golü aradı. Gerek ilk gerekse ikinci yarı Nelsson ve Abdülkerim’i gerçekten çok yıpratan Markao ile de golü buldu. İlk yarıda olduğu gibi maç beraberlikle mi sonuçlanacak, derbi öncesi şampiyonluk yarışı daha heyecanlı mı olacak diye bakılırken bu kez sahneye Berkan çıktı.
BERKAN HEYECANI DiNDiRDi
Berkan ceza sahası dışından attığı şutla Galatasaray’ın bu haftayı 3 puan ala kapamasına sağladı ve derbinin 2-2’de yükselen heyecanını dindirdi. Bu maçın kahramanı her golde payı olan, savaşçı ruhu ile Barış Alper Yılmaz’dı.
BAYARSLAN ZOR MAÇI BAŞARILI YÖNETTi
Beşli savunmaya karşı planı olmayan ve farklı aksiyonlar alamayan bir F.Bahçe vardı ilk yarı. İlk 10 dakika Konya biraz daha iştahlı ve konsantrasyonu yüksek gözükse de oyun bu dakikadan sonra durağan bir hale geldi. Yavan, temposuz, pozisyonuz bir müsabaka seyrederken Ferdi-Ahmet Oğuz sürtüşmesi sonrası ilk yarının son 10 dakikası biraz hareketlenir gibi oldu. F.Bahçe adına ilk yarı elle tutulur bir tek auta giden Dusan Tadic’in şutu vardı. Bunun haricinde de Edin Dzeko ve Mert Hakan’ın iki cılız denemesi...
Evet, rakibin puan kaybı yaşamasını beklerken ve farklı galibiyetinden bir gün sonra çıkılan maçta motivasyon ve konsantrasyon eksikliğinin olması normal olabilir, mental düşüklük de kabul edilebilir... Ama F.Bahçe ilk yarı hevesi kaçmış, ümitsizliğe düşmüş, inancı kalmamış bir görüntü çizdi. Futbolcuların çoğundaki vücut dili bu intibayı bıraktı.
YA HERRO YA MERRO
2. yarı başlarken İsmail Kartal her zamanki gibi sıkışan bu tür oyun ve skorda Batshuayi ile birlikte Mert Müldür‘ü sahaya sürerek iki değişiklik yaptı. İkinci yarının başlamasıyla kısmen de olsa bir baskı kurma isteği vardı fakat art arda gelen sakatlık ve zorunlu değişiklikler belki kafadaki planları bir nebze sekteye uğrattı. Ancak F.Bahçe 60. dakikadan sonra daha baskılı ve golü isteyen bir oyun oynamaya başladı 62 ve 63. dakikalarda üst üste Dzeko ve Slowik düellosu yaşandı. Özellikle bu dakikalarda Mert Müldür ve Cengiz Ünder sağ kanadı efektif kullandı ve Fenerbahçe açıkçası ilk yarının tam tersine pozisyonlara girdi. Dzeko ve Batshuayi’nin kafa vuruşları autla sonuçlandı. Serdar Dursun’u oyuna alarak son kozlarını oynayan İsmail Kartal adeta ‘ya herro ye merro’ dedi.
iTiRAZ EDEN BiLE OLMADI
Sarı lacivertliler ya gol atacaktı ya da gol yiyecekti. Nitekim çok açık ofsayttan atılan golde hiçbir Fenerbahçeli’nin itiraz etmemesi kabullenmişliği gözler önüne serdi. Gol iptal edildikten sonra Fenerbahçe uzatma dakikalarında panik ve şuursuz bir şekilde gol için baskısını kurdu. Özellikle Serdar Dursun’un oyuna girdikten sonra arkada vereceği açıklar aşikardı ve nitekim de Konyaspor bu boş alanları değerlendirip tehlikeler yarattı.
KONYA iSTEDiĞiNi ALDI
Uzatma dakikalarında dahi Fenerbahçe’nin baskısı golü getirmeyince Konyaspor en azından istediği 1 puanı aldı. Fenerbahçe bu tür bir maçın psikolojik baskısını kaldıramadı ve 2 puanı sahada bıraktı. Sezonun geride kalan son 3 maçı öncesi 6 puan fark ile Fenerbahçe için umutlar mucize ötesine kaldı.
Ligde hedefsiz olan Beşiktaş, Kadıköy’deki derbide prestij mücadelesi için sahadaydı. G.Saray ile arasındaki puan farkını kapamak isteyen F.Bahçe ise umutlarını sürdürmek için seyircisi önündeydi. Fenerbahçe Teknik Direktörü İsmail Kartal, forvette tercihini Edin Dzeko yerine Michy Batshuayi’den yana kullandı. Ağır Beşiktaş savunması karşısında Batshuayi’nin çabukluğu ile gelen gol İsmail Kartal’ın tercihini adeta doğrular nitelikteydi. Fred’in ve akabinde Tadic’in pası da golü güzelleştiren aksiyonlardı.
F.Bahçe sezon başındaki gibi coşkulu ve hırslı başladı ve Musrati atılana ve gole kadar 3-4 pozisyona girdi. Ama golden sonra tempoyu düşürdü. Sarı lacivertliler özellikle aksayan Necip’in kanadını Ferdi ile kullanarak tehlikeler yaratma düşüncesindeydi. İlk yarıda İsmail’in sakatlığı, Becao’nun kural gereği çıkmak zorunda kalması ve Musrati’nin atılması belki de o dakikalardan sonra yaşanacakların ve maçın gidişatını değiştiren unsurlardı.
Topu Fenebahçe’ye veren Beşiktaş bekleyip kaptığı toplarla yapacağı ani çıkışlarla golü bulmak istedi. Siyah beyazlılar 10 kişi de olsa gol yedikten sonra F.Bahçe’nin üstüne gitmeye çalıştı ancak Muci ile tek pozisyon yakalayabildi. İlk yarıda Beşiktaş’ın kötüleri Necip ve Gedson’du. Muci biraz hareketliydi. Fenerbahçe’de ise Ferdi ve Tadic öne çıkan isimlerdi.
BEŞiKTAŞ PES ETMEDi
İlk yarı bittiğinde belki de herkesin maçın 2. bölümünün Fenerbahçe adına çok rahat geçeceği ve ev sahibi ekibin skoru artıracağı düşüncesi hakimdi. Ancak 25. dakikadan itibaren 10 kişi oynayan Beşiktaş ikinci yarının her dakikasında mücadelenin içinde oldu. Özellikle Muleka’nın kafasında belki de 1-1 olsa çok başka bir yere gidebilecek maçta Livakovic müthiş bir refleksle buna izin vermedi.
F.Bahçe’nin 10 kişi kalan rakibe karşı rahat bir oyunla skoru alabiliriz anlayışı da Beşiktaş’ı mental olarak maça ortak etti. Kaybedecek bir şeyi olmayan ve hedefi kupa olan Beşiktaş İrfan Can’ın durumu 2-0 yapmasından sonra bile golü düşünüp F.Bahçe’nin üstüne gitti. Cenk’in güzel golü de son 10 dakika F.Bahçeliler’in diken üstünde maç seyretmesine neden oldu.
47 yaşındaki Volkan Bayarslan, Süper Kupa’da 2. dakikada tatil edilen maçın ardından hem performans ve hem jest olarak derbiye atandı ve busezon ligdeki 15. maçını yönetti. Hollandalı VAR, Pol Van Boekel’in yanında da İngilizcesi çok iyi olan hakemler VAR odasındaydı. Maçın genelinde faul ve fena hareketlerde, görüş alanı içindeki pozisyonları değerlendirmede, ayrıca disiplin kararlarında Bayarslan başarılı değildi. Bu maçta kendisinden daha iyi bir performans bekliyordum. Sanırım hem mental hem de fiziksel anlamda bu maça iyi hazırlanamamış.
DAHA ÖNCE İZLEDİĞİMİZ BAYARSLAN YOKTU
Kesinlikle ‘skandal’ denilen kararlar konusunda VAR’ın müdahil olması gerekirken, VAR skandal bir karara imza atarak Cihan Aydın’ı bu pozisyonda izlemeye davet etti. Eğer maçın hakemi, bunu sahada devam ettirdiği gibi penaltı olarak değerlendirse ‘hakem böyle gördü’ denilebilirdi. Ama gerek Djiku’nun gerekse Livakovic’in içinde olduğu pozisyonda VAR’ın hakemi monitöre çağırıp izletmesini gerektirecek bir pozisyon değil. Skandal bir hakem hatası değildi. Dolayısıyla Alman VAR, Türk işi VAR hakemliği yaptı ve Benjamin Brand oldu Bünyamin Brand.
SAHADAKİ HAKEM KARAR VERMELİYDİ
Djiku’nun Manaj’ın teması oyuncununu sağlıklı bir vuruş şapmasını engelliyor mu? · LİVAKOVİC’in pozisyonunda oyuncunun ayağı yerde ve kontrolsüz bir geliş yok. Manaj zaten yere doğru eğilmiş ve ikinci bir hamleyi yapma şansını engelliyor mu? · LİVAKOVİC hamlesi de onu engelleyecek bir hamle mi, değil mi? Buradaki temasların şiddetini VAR belirleyemez. Dolayısıyla bu soruların cevapları, ‘sana göre, bana göre’ olarak değiştiği için kamuoyunda, sahadaki hakemin karar vermesi gereken bir pozisyon.
Sezon başından beri kendi evinde oynadığı maçlarda ilk 30 dakika itibariyle ilk kez bu kadar etkisiz, kanatları kullanamayan ve 3. bölgede baskı yapamayan bir Galatasaray izledik. İlk yarı pozisyon itibariyle kısır geçer diye düşünürken sahneye İcardi çıktı. Baktı ki kanatlardan yapılacak ortalar veya orta sahadan atılacak paslarla kendisini ceza sahasında topla buluşturamayacaklar; ipleri kendi almaya karar verdi. Orta sahadan aldığı topla pozisyonu hazırlayıp al-ver yaptıktan sonra ceza sahası dışından tek vuruşla klasına yakışan bir gol atıp kilidi açtı. İkinci gol de her ne kadar korner atışı sonrası Abdülkerim’in kafa vuruşuyla gelmiş olsa da, kornerden önce sahnede yine İcardi vardı. Açıkçası ilk yarı İcardi’nin canı istedi, Galatasaray’ın 2-0 üstünlüğüyle kapandı.
KONSANTRASYON KAYBININ FATURASI
Pendikspor, Halil ve Umut’u düşünerek defans arkasına uzun toplarla çıkmayı ve geride çok pas yapmamayı tercih etti ilk yarıda. Kırmızı beyazlılar ilk 30 dakika iyi ve ne yaptığını bilen Ndiaye ve Lusamba ile orta sahada üstünlük kurmuş olsa da, büyük takımlarla oynuyorsan en ufak bir konsantrasyon kaybında fatura kesilir. Hele hele İcardi gibi bir ayrıcalık söz konusu ise. Geçen hafta Barış Alper ile birlikte skora büyük etkisi olan Ziyech’i Kerem Aktürkoğlu’nun yerine ilk 11’de oynattı Okan Buruk. Ancak Ziyech ilk yarı boyunca etkisizdi.
PENDiKSPOR SADECE 30 DAKiKA DiRENEBiLDi
Icardi sayesinde gelen gollerin Galatasaray’ı rahatlatması ve gole ihtiyacı olan Pendikspor’un açık oynaması sonucu ikinci yarıda daha fazla sayıda gol pozisyonu izledi. Karşılıklı üretilen pozisyonlar ve atılan goller neticesinde gelen 4-1’lik galibiyette İcardi başroldeydi. İkinci yarıda atılan gollerde ise oyuna sonradan dahil olan Kerem Aktürkoğlu’nun imzası vardı... Üçüncü gol öncesi taç atışıyla oyunu çabuk başlattı ve penaltı öncesinde Vinicius’a pası veren isim Kerem’di.
Pendikspor’un ilk 30 dakika direndiği maçın sonucu kalite farkı belirledi. Ayrıca santrforun İcardi ise her an her şeye hazırlıklı olacaksın!
Öyle bir ilk yarı izledik ki... Hani gözlerin kapanır ya, için geçer uykuya dalmak üzereyken gelip seni biri dürter ‘ne oluyor’ dersin... İşte öyle bir devreydi. Livakovic ve Sirigu’nun karşı karşıya kalınan pozisyonlarda kurtarışları ve son anlarda gelen gol saman alevi gibi parlayan ilk yarının sekanslarıydı.
Mücadelenin bu bölümünde tamamen Karagümrük’ün istediği bir oyun oynandı. F.Bahçe rakibini 3. bölgeye hapsedemedi. Her ne kadar performansı sezon başı ile aynı düzeyde olmasa da Szymanski’yi aradı F.Bahçe.
Karagümrük klasik kale önünde paslaşma ve oyun kurma sistemini uygulamayıp uzun toplarla çıkınca F.Bahçe istediği baskıyı kuramadı.
AVRUPA YORGUNLUĞU
F.Bahçe’de Avrupa maçının yorgunluğu da gözle görülür bir şekilde ortadaydı. Orta sahada topu kullanabilecek oyuncunun olmaması Dzeko’nun orta sahaya gelip topları dağıtmasına sebep oldu. İlk yarı tam berabere bitecek derken Karagümrük’ün golüyle perde kapandı. Ancak bu bölümde bir kez daha gözüktü ki Becao’nun varlığı F.Bahçe için her zaman artı.
LiVAKOViC ÇOK iYiYDi
İsmail Kartal’ın klasikleşen müdahalesi ve 2. yarı oyuna Batshuayi’yi alması artık ezber oldu. Dün de ikinci 45 dakikalık bölüm Batshuayi değişikliği ve ilk yarını kötüsü Krunic’in kenara alınması ile başladı. Bu hamle ile birlikte sarı lacivertli takımın çehresi de değişti. İlk devre aktif dinlenme yapan Fenerbahçe ikinci yarıda daha hareketli ve oyunun içinde bir görüntü çizdi. İkinci yarının hemen başında Dzeko’nun İtalya’da attıklarına benzer bir gol kaydetmesi ve akabinde gelen penaltı F.Bahçe’yi öne geçirdi. Kanarya sonra bölüm bölüm maçı rölantiye aldı. Livakovic yaptığı kurtarışlarla geldiğinden beri belki de en iyi maçını çıkardı. İlk 45 dakikaya oranla seyir zevki olan, pozisyonları ile hakem kararlarıyla bu sefer de dikkatlice izleyeceğimiz bir yarıydı.
Fenerbahçe yine geriden gelip 3 puanı aldı ve şampiyonluk yolunda bugün oynanacak Alanya-Galatasaray maçını beklemeye geçti.