4 yıl aradan sonra yine dünya futbolunun bir gala gecesini çıplak gözle izleme şansı bulmak ne güzel. Müthiş sahnesi ve müthiş seyircisi ile yine unutulmayacak bir futbol gecesi yaşadık.
Yalnız iki takım da kupayı kazanmak için değil, kaybetmemek için oynadıklarından ortaya çok zevkli bir futbol çıkmadı. Ama yine hafızalardan silinmeyecek bir gece yaşandı.
Zidane’ın dramatik bir şekilde son maçında kırmızı kart görerek çıkması, Fransız takımının zaten kimyasını bozmuştu. İtalyanlar bu fırsatı değerlendiremediler ama penaltılarla 5’te 5 yaparak kupanın sahibi oldular.
* * *
Bir gece önce de Almanya-Portekiz maçını Berlin’deki bir lokantada izledik. Orada bulunan tüm Türkler, Almanları destekliyordu. Sarışın bir Alman, takımı her pozisyona girdiğinde ayağa fırlayıp, gırtlağını yırtarcasına bağırıyordu. Sonra bir ara aynı Alman’ın birisiyle Türkçe konuştuğunu fark ettim.
Dayanamayıp, üst düzey bir Mercedes yöneticisi olduğunu öğrendiğim bu futbol hastasına sordum: "Affedersiniz, siz Türk müsünüz?". Annem Alman, babam Türk, diyerek şunları anlattı:
"Benim burada iki takımım olacaktı. Ne yazık ki, Türkiye gelemedi ama bu kupa Türkleri, Almanlar’la yakınlaştırdı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alman bayrağını Naziler sahiplenmişti. Son yıllarda Almanlar, bayrakla dolaşmayı ve bayrak sevgisini Türkler’den öğrendiler. Bu beni çok mutlu ediyor..."
* * *
Evet, ev sahibi Almanya, Dünya Kupası’nda üçüncü oluyor ve sevincini sabahlara kadar yaşıyordu. Bu sahneleri gıpta ile izlerken 4 yıl önce Kore ve Japonya’da yaşadığımız mutluluklar gözümde canlandı.
Ev sahibi Güney Kore’yi yenerek üçüncü olduğumuz gece unutulur gibi değildi. Net bir skordan sonra iki takım sarmaş dolaş olmuş, tüm stat Türkiye’yi alkışlıyordu. Çok az sayıdaki Türk seyirci ile fotoğraf çektirmek için Koreli taraftarlar yarışıyordu. Hepimiz birer kahraman olmuştuk...
* * *
Final maçı için Güney Kore’den Japonya’ya uçakla giderken yanımdaki yolcu tişörtümden Türk olduğumu anlayınca sohbete başlıyoruz. Yunan asıllı Avustralya vatandaşı olduğunu belirterek şunları söylüyor: "30 yıldır tüm dünya kupalarını izlerim. Her kupanın bir yıldızı olur. Bu kupanınki de Türkiye. Çok zor bir iş başardınız, Senegal, Japonya ve Güney Kore gibi diğer yıldız adaylarını da saf dışı bıraktınız. Artık dünya futbolunda Türkiye de var..."
* * *
Bunun keyfini yaşamak unutulmazdı. Tokyo’da vitrinlerde Türk formaları, bütün dergi kapaklarını İlhan Mansız süslüyordu, Beckham’a bakan yoktu... Şimdi ikisi de yok...
Türk Milli Takımı, şiddet olaylarıyla ve aldığı cezalarla akla geliyor. Yıldızı kendi elimizle söndürdük...
* * *
Şimdi yeni bir futbol sezonu başlayacak. Taraftarı, futbolcusu, antrenörü, federasyonu, hakemleri ve basını ile yıldızı yeniden parlatmaya var mısınız? 2008 Avrupa, 2010 Dünya Kupası sönmeyecek yıldızları bekliyor...