Paylaş
Che Guevara’dan sonra Küba devriminin diğer simgesi Fidel Castro’ydu...
Che 1967’de Bolivya’da öldürülmüştü...
Elleri kesilmiş, cenazesi bir helikoptere bağlanmış ve ormanda bilinmeyen bir yere atılmıştı...
Fidel Castro ise 2008’e kadar devlet başkanı, 2008 yılında görevini kardeşi Raul Castro’ya bıraktıktan sonra da onursal lider olarak Küba’da yaşadı...
Che, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü görmedi, Fidel gördü...
Reel sosyalizmin yıkılışının yarattığı dalganın Küba’yı da vuracağını biliyordu.
Sovyetler’in yıkılmasından sonra bu dalganın etkileri Küba’yı da zorlamaya başlamıştı ama ‘Castro’nun Küba’sı’ 25 yıl daha sosyalist düzeni ayakta tutmayı başardı.
Son yıllarında, ayak sesleri Havana’ya ulaşmış olsa da Küba’nın da kapitalizmin tarafından yutulduğunu görmeden hayata veda etti.
Sorsalar, herhalde, böyle bir sonu görmektense veda etmeyi tercih ederdi...
CHE’Yİ GETİRDİ
Che’nin Küba’yı terk etmesinde Fidel’le düştüğü anlaşmazlıkların belirleyici olduğuna ilişkin rivayet çoktur. Devrimden sonra liderlik ve iktidar anlayışı konusunda Fidel’le ters düşen Che’nin, ‘yeni devrimler’ için Küba’yı terk etmeyi yeğlediği söylenir.
Fidel ise her zaman bunu reddetmiştir...
Che ile dostluklarının hiçbir zaman bozulmadığının kanıtlarından biri olarak, Fidel’in Bolivya’da bir ormana atılmış cenazesinin yıllarca izini sürüp bulması ve Küba’ya getirmesi gösterilir.
Fidel, yıllar süren aramalardan sonra Che’nin kemiklerini Bolivya ormanında bulmuş ve 1997’de de Küba’ya getirip, mezarı yaptırmıştı.
Che’nin Santa Clara’daki mezarı, Küba’ya gelen turistlerin en çok ziyaret ettikleri yerlerin başında geliyor.
Fidel’in bu çabasına karşın, Che ile ‘küskün’ ayrıldıklarına inanan Kübalıların sayısı az değil.
KÜBA’NIN ATATÜRK’Ü KİM?
Castro, Atatürk’ü örnek aldıklarını söylerdi.
Türkiye’yi ziyaret ettiğinde de Atatürk’ün büyük devrimci olduğunu, ondan 40 yıl sonra esinlenerek devrim yaptıklarını, Türkiye’nin Atatürk’ten başka lider aramaması gerektiğini söylemişti.
Castro gibi Kübalılar da Atatürk’ü seviyor.
Havana’da Atatürk büstü ve bahçesi var.
Castro’nun ise heykeli yok.
Yaşarken heykelinin yapılmasını istemeyen Castro’nun, “Ben öldükten sonra halkım isterse diker” dediği biliniyor.
Peki Castro, Küba’nın Atatürk’ü mü?
Hayır. Hem Castro’ya hem de Küba halkına göre, onların Atatürk’ü, 1895’te İspanyollara karşı özgürlük savaşını başlatan Jose Marti...
DEVRİM NE GETİRDİ
Geçen yıl başlarında Küba’yı ziyaretimiz sırasında, “Devrim Küba’ya ne kazandırdı” sorumuza mihmandarlarımız ve sokaktaki Kübalılardan aldığımız yanıtı şöyle yansıtmıştım:
“Devrim, Batista’nın aşağıladığı başta köylüler olmak üzere tüm Küba halkına kimlik ve kişilik kazandırdı. Kübalı olmak tüm zor koşullara rağmen bir övünç kaynağı oldu. Fidel Castro’nun ABD’ye kafa tutması, terörist devlet ilan etmesi, Küba’yı işgal girişimini (Domuzlar Körfezi çıkarması) savaşarak püskürtmesi, Kübalı gençlerin hâlâ en önemli gurur kaynağıdır. Batista’nın Amerikalılara, mafya babalarına, feodal ağalara, ABD işbirlikçilerine peşkeş çektiği bütün arazilere ve yapılara el koyup halka dağıtması devrimin ilk icraatıydı. Ondan beri ağır bir ambargo altında olmasına rağmen Küba’da okuma-yazma oranı yüzde 100’e ulaştı. Her köyde bir okul ve sağlık ocağı kuruldu, en az bir öğretmen, bir doktor ve hemşire gönderildi. Küba’da evsiz kimse yoktur, işsiz kimse yoktur. Açlıktan ölen de yoktur. Dünyada çocuk ölümlerinin en az olduğu ülke Küba’dır...”
Castro’nun Küba’sını sokaktaki Kübalılar övünerek böyle anlatmışlardı...
Bunlar küçümsenecek kazanımlar değildi; ancak Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra baş gösteren tıkanmanın krize dönüşmekte olduğuna ilişkin birçok işaret de sokağa yansımıştı.
CASTRO’DAN SONRA
“Fidel Castro’dan sonra Küba ne olur” sorusu son yılların revaçta sorusuydu.
“Castro’dan sonrası” başladı...
Aslında, 2008’de çekilip yerini kardeşine, Raul’e bırakmasıyla, “Castro sonra”sı yavaş yavaş da olsa başlamıştı...
Kapitalizm kapıyı çalıyordu...
Raul, “geçiş dönemi kararları” alıyordu...
Küba sosyalist düzeni korumayı başarabilecek mi, yoksa kapısını ardına kadar kapitalizme açacak mı?
Kapitalizmin kendi yarattığı krizleri her defasında aşabilme “yeteneği” olduğuna dünya tanıklık etti, Sovyetler Birliği tipi sosyalizmin böyle bir yeteneği olup olmadığı ise Küba’da, Castro sonrası bir kez daha test edilecek...
Bu testi Küba da geçemezse, dünya solu ya yeni bir sosyalizm alternatifi bulacak ya da sosyal demokraside tutunmaya çalışacak...
Tartışma, sosyal demokrasi ile komünal esaslı-yerelci toplum düzenini savunanlar arasında çoktan başladı...
Paylaş