Paylaş
DAEŞ ise intihar saldırılarını sürdürüyor.
El Bab’dan dün böyle bir saldırı sonucu iki şehit haberi geldi. Şehitlerimize ve yaşamını yitiren masum sivillere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Fırat Kalkanı operasyonu, özellikle El Bab’da yürütülen mücadele askeri uzmanlara göre TSK için bir ilk özelliği taşıyor. TSK’nın yabancı bir ülke toprağında ilk kez verdiği asimetrik savaş niteliğinde... TSK, bu asimetrik savaştan başarıyla ve çok önemli deneyimler kazanarak sonuç almış görünüyor. Bu savaşın düzenli bir orduyla değil, yerleşim bölgesinde, ev ev, sokak sokak, intihar saldırıları, tüneller, el yapımı patlayıcılar, bombalı tuzaklarla sivil halka zarar vermemeye azami özen gösterilerek yürütüldüğünü unutmamak lazım.
Unutulmaması gereken bir diğer yön ise henüz 15 Temmuz’da çok büyük travma geçirmiş olan TSK’nın, emir-komuta düzeni, müşterek harekât güç ve yeteneğinden bir şey kaybetmediğinin otaya çıkmış olması.
Askeri uzmanlara göre, El Bab operasyonuna yöneltilen “Neden bu kadar uzun sürdü, neden bu kadar şehit verildi” yönündeki eleştiriler, Mehmetçiğin hangi koşullarda savaştığı dikkate alınmadan yapıldığı için havada kalıyor.
BABA ESAD’IN BUMERANGI
TSK, bugün Suriye topraklarında hem DAEŞ hem de PKK ile mücadele ediyor.
PKK ve kurdurduğu PYD-YPG cephesi, Suriye’nin kuzeyini Şam egemenliğinden ayırmak, ülkeyi parçalamak için var gücüyle çabalıyor.
Suriye Devlet Başkanı baba Hafız Esad’ın 1978’de Türkiye’ye doğru fırlattığı PKK, bir bumerang gibi şimdi Suriye’yi vuruyor.
Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen, kontrolü altındaki Bekaa Vadisi’nde PKK’ya kamp açan Hafız Esad, Öcalan’ı da yıllarca Şam’da konuk etmişti. Türkiye’nin iade taleplerini geri çevirdiği gibi Suriye’de Öcalan diye biri, PKK diye bir örgüt bulunmadığı yanıtları veriyordu.
O kadar ki, Süleyman Demirel’in başbakan ve cumhurbaşkanı olarak, Öcalan’ın adresini, kullandığı telefon numaralarını ve diğer PKK’lıların listelerini dosya halinde verdiği halde baba Esad, “Bakarız, inceleriz” diye geçiştirmiş, PKK’yı var gücüyle desteklemeyi sürdürmüştü.
Suriye’nin verdiği eğitim, koruma ve destek altında PKK, yıllarca Türkiye’ye saldırdı, terör estirdi. Baba Esad, PKK üzerinden Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya, zayıflatmaya çalışıyordu.
Ta ki, bıçak kemiğe dayanıp, 1998 sonunda, TSK Suriye sınırına dayanıncaya kadar. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in Reyhanlı’da ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Ankara’da yaptıkları konuşmaya kadar. Suriye’ye, Öcalan’ı teslim edip PKK kamplarını dağıtmazsa, bunun savaş nedeni sayılacağı mesajı verildikten sonradır ki, baba Esad, Öcalan’ı ülkesinden çıkarmıştı. PKK’yı, Türkiye’ye karşı destekleyen Hafız Esad, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt vatandaşlarına “kimlik belgesi” bile vermiyor, vatandaştan saymıyordu.
Oğul Beşar Esad ise Türkiye’nin kararlılığını görünce Ankara ile işbirliğine yönelmiş, PKK’ya desteği kesmişti. Ancak o da Kürt vatandaşlarına kimlik vermedi. Onları vatandaşlık haklarından mahrum etti.
Türkiye’nin demokratik reformlar yapması, Kürt vatandaşlarına kimlik vermesi önerilerine ise “Kısa sürede yapıyorum” yanıtı vermesine karşın, kılını kıpırdatmadı.
Suriye halkının talepleri ve iç dinamikleriyle demokratikleşmesine yönelik adımlar atmakta isteksiz davrandı.
Bugün ülkesi PKK-PYD-YPG cephesi tarafından parçalanma tehdidi altında.
Buradan çıkan sonuç, ülkelerin dış politika aracı olarak terörü kullanmamaları gerektiğidir. Terör ve terör örgütleri siyaset aracı değildir, olmamalıdır. Terör örgütlerini destekleyerek dış politika yürüten ülkelerin, bu örgütlerin bir gün bumerang gibi kendilerini vuracağını unutmamaları gerekir.
Suriye gibi diğer ülkeler de bu gerçeği görmelidir.
Paylaş