Paylaş
Bu vahşi eylemi Reuters’in haberine göre DAEŞ üstlendi. Türkiye bir süredir bu sapkın terör örgütünün hedefinde. “Bir insan öldüren bütün insanlığı öldürmüş sayılır” diyen dinimizi ve dince kutsal sayılan değerlerimizi saptırarak bütün dünyada terör estiren DAEŞ ve benzeri örgütlere karşı en doğru ve etkili mücadele yolu aydınlanmadır.
Daha 13. yüzyılda dünyaya sevgi, hoşgörü ve barış öğretisiyle ışık saçan Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre’nin yeşerdiği Anadolu toprakları ve toplumu, kutsal dinimizi saptıran, istismar eden, terör ve terörist üreten bir iklime teslim edilmemelidir.
Bunu sağlamanın en sağlam yolu, halkımızın dinimiz ve dini değerlerimiz konusunda aydınlatılmasıdır. Sözüm ona din eğitimi veriyoruz, dinimizi öğretiyoruz diyerek merdiven altı kurslarla, dershanelerle, yurtlarla çocuklarımızın taze beyinlerini yıkayan, onları birer robot haline getiren sahte din adamlarına karşı, dinimizi doğru öğretecek, düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünü temellendirecek gerçek bilim ve din adamlarına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın temel görevi bu olmalıdır. Reina’da vahşetten hemen sonra Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Katliamın bir pazarda ve bir mabette yapılmasıyla bir eğlence yerinde yapılmasının herhangi bir farkı yoktur. Hedef insanlıktır” diyerek çok isabetli bir açıklama yaptı.
Ancak, Görmez’in bu açıklaması ne kadar doğru ise, yılbaşı öncesinde, yılbaşına ve yılbaşını kutlayanlara karşı verilen nefret yüklü mesajlar içeren cuma hutbesi de o kadar yanlıştı. Bu gayret toplumdaki bölünmeyi körükleyen bir gayrettir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işlevi bunun tam tersi olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı dini konudaki aydınlanmaya öncülük etmesi gereken bir kurumdur.
TÜRKİYE’NİN ÇEKTİĞİ SET
Tarihsel sürecine baktığımızda, dinleri bir siyasal sistem olarak bütün dünyaya hâkim kılmak isteyen akımları görüyoruz. Hıristiyanlık için Haçlı seferleri bu iddianın sonuçlarından biridir ve ‘Haçlı ruhu’ dediğimiz olgu budur. Hıristiyanlığın kan dökerek yürüttüğü bu iddia, 30 Yıl Savaşları’ndan sonra ‘Sezar’ın hakkıyla Tanrı’nın hakkının’ ayrıldığı, laik devlete dayalı uluslararası sisteme evrilince, giderek etkisini yitirmiştir. (Daha fazla bilgi için bkz. Henry Kissinger, Dünya Düzeni, Boyner Yayınları, s. 127 vd.)
Müslüman dünyada ise Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in vefatından sonra, Kuran-ı Kerim’i, dini değerleri kendilerine göre yorumlayan ve kendileri gibi yorumlamayanlara yaşam hakkı tanımayan akımlar ortaya çıkmıştır. Bu akımların iddiası da kendi yorumları şekliyle dini bütün dünyaya kan dökerek de olsa hâkim kılmaktır. Reina’daki vahşeti yaratan teröristin de mensubu olduğu, DAEŞ, El Kaide, Boko Haram gibi örgütlerin temelinde yüzyıllar öncesindeki bu akımlar yatmaktadır.
Müslüman dünyada bu sapkın akımlara set çeken çağdaş laik yapısıyla genç Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından sonra halifeliğin kaldırılmasının anlamı, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı devletlerin oluşturduğu uluslararası sisteme dahil olmaktır. Bu Müslüman ve Arap dünyasında bir ilktir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devrim olmasının da bu sapkın akımlarca Darülharp (Savaş alanı) ilan edilmesinin de nedeni budur.
Türkiye’nin, içeriden FETÖ, dışarıdan DAEŞ gibi terör örgütleri tarafından yıkılmaya çalışılmasına ve onlara karşı verilen mücadeleye bu gözle bakmak gerekir.
#SORUHÜRRİYETİ'NİN BUGÜNKÜ KONUĞU
Hürriyet okurlarıyla yazarlarını Facebook canlı yayınlarında buluşturan #SoruHürriyeti’ne bugün Fikret Bila konuk oluyor. “Terörle mücadelede doğru yolda mıyız” sorusuyla başlayacak canlı yayın, sizin sorularınızla devam edecek. Saat 16.00’da facebook.com/Hurriyet adresinde olun! Yayın öncesi sorularınızı sosyal medyada #SoruHürriyeti hashtag’i ile veya soruhurriyeti@hurriyet.com.tr adresine e-posta ile yollayabilirsiniz.
Paylaş