“Oğuz Atay denince aklıma ilk gelen başarısızlık oluyor.
Yarattığı kahramanların ‘tutunmak’ konusundaki dillere destan başarısızlığından değil, Atay’ı (ya da, daha doğrusu, okuduğum tek yapıtı Tutunamayanlar’ı) sevmeyi başaramamış olmamdan söz ediyorum” Erdal Öz Edebiyat Ödülü sahibi Şavkar Altınel’in Notos’da Oğuz Atay için kullandığı cümle böyle. Bir kitaba başlarken sevmeye çalışmış olması ilginç. Böyle bir çaba içine girmesi tuhaf. “Atay gözüme sığ ve yapay görünüyor, kendisi değil ” cümlesi ise kendisinin muhtemelen en çarpıcı olduğunu sandığı ama benim için en sığ ve yapay olan, adına eleştiri değil olsa olsa hakaret denilebilecek, benlik-kimlik meselesini büyük derinlikle işleyen Türk edebiyatının en değerli yazarlarından birine yapılan saldırıdır. Soru cevap şeklinde gidilseydi, bu yazıyı yazana dek ? cehaletten değil ama hiçbir şekilde ilgi alanıma girmeyen- ve eserlerini okumadığım kişiden şu yanıtları da beklerdim; Dostoyevski ? Abartmayın. Suç ve ceza ? Kalın ve uzun Oğuz Atay ? Yanıtı zaten okudunuz. Sığ ve yapay. Bu kelimelerdeki “derinliği ” kavrayamadım ve “kendi olma” kısmına da fazlaca takıldım kaldım. Sığ ve yapay gibi ciddi kelimeler sarfedip altını bomboş bırakan, tıpkı sokak röportajında eleştirisi sorulan vasat okur gibi, hatta çok daha yüzeyde eleştiri yapan bir yazardan soğuyor insan. Çünkü ödüllü bir edebiyatçıdan insan haliyle derin ve doğal bir açıklama gerekiyor daha iyi algılayabilmek için sözlerini. Peki yazar kendi yaşadıklarını mı anlatır ? Öyle mi olmalıdır ? Sadece hissettikleri ya da yaşadıklarını yazsalar kitaplarında katil, yalancı, karşı cinsten biri, hırsız, bedenlerine girdikleri konuşan hayvanlar, yaratıklar olur muydu ? Ya da şöyle örnek verelim; Charles Ludvig Dodgson un “Alice harikalar diyarında “sını okurken yazdığı olayları bizzat yaşamış olma ihtimaline inanarak okusak yazar hakkında ruh sağlığıyla ilgili endişeleriniz olmaz mıydı ? Alice’le birlikte tavşan deliğinden neden düşebildik başka bir dünyanın kapısına sizce ? Yoksa siz Jr.Tolkien in orklarla savaştığını ya da Orta Dünya’ya gitmiş olabileceğini mi düşünüyorsunuz ? Hadi canım. Oğuz Atay yazdıklarının karşısındakilerin anlayabileceği kadar olduğunu biliyordur elbette. Ancak bir edebiyatçının okurları bu şekilde etkilemesi ve yönlendirmesi, başka bir edebiyatçının tek bir kitabını okuyarak ondan bu şekilde bahsetmesinin tek anlamı samimiyetsizlik ya da kötü reklamdır. Ve edebiyat - iyi ki - samimiyetsizliğin barınamayacağı bir yerdir. Edebiyat eleştirmeni değilim, nasıl yapılacağını bilmem ama nasıl yapılmayacağını çok iyi bilirim. Elindeki ödülle evin haylaz çocuğu gibi edebiyat putu sandığı Atay’ı yıkarken, zihninde oluşturduğu kendi putunu da yıkması olası ödüllü yazara tavsiyem, okuma kriterleri oluştururken o yazarın en az birkaç kitabını okumasıdır, eleştiri yaptığı değil saldırdığı Oğuz Atay’ı algılayabilmesi için de bu gereklidir. Okurken aceleye getirmemesini, ağır ağır, sindire sindire okumasını tavsiye ederim. Misal, Tehlikeli Oyunlar’ı okurken “kendimden bahsettiğime bakmayın mesele sizsiniz” diyen Oğuz Atay’ın sığlığında boğulması mümkündür, önceden söyleyeyim.