Takımların birer kalesi, on birer de oyuncusu var. Top kaleye her girişinde “gol” diye bağırıp, birbirimize sarılırız. Futbola dair ilk tespitimdi bunlar. 5 yaşında bir çocuk için iyi bir başlangıç değil mi sizce de? İkinci tespitim ise tek başına hiçbir büyüsü olmayan futbolun birleştirici bir oyun olmasıydı. Neden derseniz ; Kendimi babama sevdirmeye çalıştığım zamanlarla, futbola ilgi duymam aynı döneme denk gelir. Zor olduğunu sanıyordum futbolun. Yine de ofsaytın ne olduğunu bildiğim için kendimle gurur duyar, iyi bir forvet oyuncusu olarak babamın gözüne girmeye çalışır, bana sevinçten sarılması ya da o gün işlediğim suçları bir an olsun unutması için izlediğimiz maçlarda heyecanla gol olmasını beklerdim... Oynadığım ayak topuydu ama yaptığım olsa olsa ayak oyunuydu. Ben , babanın sevgisini satın almanın en kolay yolunun, onun zaafını paylaşmak olduğunu düşünen bir çocuk olarak şikeye o zamanlarda başladım diyebilirim. Ama sonraki yıllarda futbol benim için ne şikeydi, ne tribünden atılan maddeler, ne maç çıkışında karşı takımın taraftarlarına saldıran akli dengesi bozuk, adına fanatik denen tipler. Ne izlediğimiz saçma sapan televizyon programları, düzmece haberler, ne bırakın sorgulamayı çarklarının birer dişlisi haline geldiğimiz sistem, ne siyasetçi yalanları, etrafımızda dönen ayak oyunları, yeni dünya düzenine ayak uyduran şirketlerin yüz yıllık politikaları bizi uyuşturmuyor da 90 dakika izlediğimiz bir maçın beynimizi ve kitleleri uyuşturduğu iddiasına da gülüyordum üstelik... Neydi, kimin oyunuydu futbol? Hafta sonlarını özellikle Pazar günlerini iple çeken birçok ailenin Dostluk, bağlılık, öfke ve en samimi hüzünleri tutkuyla yaşayan taraftarın Bağlığın En yaratıcı küfürlerin En ateşli tribünlerden, en tutkulu gol kelimesini aşkla haykırmaktan çekinmeyen, 90 dakika boyunca takımı için tezahürat yapan, kolkola girmiş ama birbirini tanımayan ve gol olduğunda sarılabilen binlerce insanın Babasının kucağında, tuttuğu takımın kaşkoluyla soğukta burnu kızaran küçük gülümseyen çocukların oyunu Hafta sonunu iple çeken milyonların tek eğlencesi, hayattan çalınmış 90 dakikasıydı. Yani hayatın kendisiydi Ama artık değil... 30 yaşıma geldiğimde, şikeler, soruşturmalarla soğuduğum futbolda öğrendim ki, futbol oynamayı öğrenmek güç iş değildi. Futbol çok basitti. Sadece basit oynamak zordu. Şike yapıldı mı , yapılmadı mı, yöneticiler ve futbolcular masum mu, yoksa bu utanç verici suçu işlediler mi bunu zaman ve yargı kararları gösterecek. Dilerim tertemiz çıkar şüpheli sayfalar ve ülkemizde futbol, bu olaylarla masumiyet çağını kapatıp yeni bir çağ açmaz kendine. Ama görünen o ki, bu spora gönül verenlerin her hafta tek eğlencesi olan 90 dakikasına yapılan şike, şu anda yapılan en büyük şikedir ne yazık ki.