HAÇLI Seferleri’ne "Batı" gözünden baktığımı kendisini tanıyana kadar hiç fark etmemiştim. Daha doğrusu Haçlı Seferleri’nin "bizim" tarihimiz olduğunu ilk o bana söyledi.
Bugün toprağa vereceğimiz Profesör Doktor Işın Demirkent, "Haçlı seferleri bizim milli tarihimiz değildir ama milli tarihimizin, Anadolu tarihimizin bir parçasıdır" demişti bir gün. "Haçlı seferleri sırasında ülkemizde yaşananları bilmezsek, araştırmazsak Anadolu tarihini nasıl yazarız?"
Işın Hanım, Haçlı seferlerinin en önemli nedenlerinden birinin Türklerin Anadolu’ya adım atmaları olduğunu söylüyordu.
Birinci Haçlı Seferi ordularının 1097’de Türklerle ilk teması ve çatışmasının 900. yılında yayınladığı "Haçlı Seferleri" kitabında Haçlılarla Türk beyleri, Araplar ve diğer bölge arasındaki ilişkileri bir Türk tarihçinin gözüyle izliyoruz.
Bu açıyı devreye sokunca, bugün yaşananları anlamak ve çatışma noktaları yerine uzlaşma yönlerini ortaya çıkartan formüller üretmek daha kolaylaşacaktır mutlaka.
* * *
SADECE Haçlı seferleri değil Bizans tarihinin de bizim için "yabancı" bir tarih olarak algılanmasını eleştirir, "Halbuki Bizans devletinin varisi biziz" derdi Işın Hanım.
Yıllar önce surları incelemek için İstanbul’a gelen İtalyan bir Bizans tarihçisini tanıdığımda, bize de ait olan bir şeye neden bu kadar ilgisiz kaldığımız sorusu takılmıştı kafama. Bu sorunun yanıtını ararken "Türk devleti buna sıcak bakmıyor" yorumlarıyla da karşılaştım. Yani Bizans çalışmaları devlet tarafından teşvik edilmiyordu. Işın Hanım’a bu iddiayı sorduğumda, "Yok öyle bir şey" demişti. Türkiye’nin değerli Bizans tarihçilerinden söz etmişti. Işın Hanım sayesinde gıyaplarında onları da tanıdım. Yine de Batı’ya göre sayıları o kadar azdı ki.
Belki de bu yüzden biz, Bizans’ı bilmeyiz ve Batı bakış açıları karşısında susup kalır, onların bize yakıştırdığı kimliği taşır, uzlaşma noktalarını görüp gösterecek yerde, onların bakış açıları üzerinden çatışmalar yaşarız.
Bizans’ın, Balkanlar’dan gelen Sırp tehditlerine karşı ya da yaşadığı iç kavgalarda daima Türklerden yardım istediği, akademik çevreler dışında bilinir mi?
Ya da Bizans İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı orduları kumandanı olan Joannes Aksukhos’un Selçuklu bir Türk olduğu hiç hikaye edildi mi? Kısa süreli de olsa bir Türk’ün torununun (Aksukhos’un torunu Ioannes Komnenos) İmparatorluk tahtına oturduğunu çocuklarımıza öğrettik mi?
Şu İstanbul’un surları önünden sabah akşam geçerken, hangimiz taşların üzerinde bize kendimizi anlatan figürleri fark etti? Oradaki yazıların anlamını açıklayan tabelaların konulmasını belediyelerden isteyen oldu mu hiç?
* * *
İSTANBUL Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Ortaçağ Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndan emekli olduktan sonra sağlık durumu el vermese de, gözleri çok iyi görmese de çalışmaya, temposunu artırarak devam ediyordu Işın Hanım. Bizans tarihçilerini, Türk bakış açısını yansıtan ayrıntılı dipnotlar ekleyerek Türkçe’ye çevirmeyi ve bu bilgilerin yaygınlaşmasını sağlamayı "misyonu" olarak görüyordu. Mikhail Psellos, Ioannes Kinnamos ve Niketas Khoniates’ten, benim bile sıradan bir okuyucu olarak rahatlıkla anlayacağım bir dille çevirdiği kitaplara yenilerini eklemek için son günlerine kadar çalışıyordu.
"Gerek Haçlı Seferleri, gerek Bizans’a ilişkin Batı’da kütüphaneler dolduracak eserler yazılmıştır. Fakat hálá pek çok boşluk mevcut. O bakımdan bizim de yazacak daha çok şeyimiz var" demişti bir süre önce. Hayatı, iyi şeyler yapmak için bir fırsat olarak algılayan neslin üyelerinden birini daha yitirmenin verdiği üzüntümü paylaşırken, bu sözlerinin de diğer çalışmaları gibi bize ilham vermesini diliyorum.