DÜN Helsinki’de, Novaya Gazeta’nın Genel Yayın Yönetmeni Dimitri Muratov, Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) 2009 basın özgürlüğü ödülünü aldı.
Rusya’da 2000 yılından bu yana öldürülen gazeteci sayısı 30.
Bağımsız bir çizgi sürdürerek ayakta durmaya çalışan gazetenin genel yayın yönetmeni, Rusya’da muhalif gazeteci olmanın sonuçlarını bu rakamı vererek somutlaştırıyordu.
"Rusya’da devlet kurumlarının internet sitelerinde, okul kitaplarında Stalin için etkili devlet adamı tanımı kullanılıyor. Yönetim iyi bir devlet adamı olmak için Stalin gibi olmak zorunda olduğu iddiasını benimsetmek istiyor. Ama aslına bakarsanız Stalin gibi yönetiyor, Abramovitz gibi yaşıyorlar."
Biliyorsunuz Abramoviç, Rusya jet sosyetesinin ultra zenginlerinden. Muradov bu yeni "elit"in, devleti "kutsal"laştırdığını söylüyor. "Kutsal devlet zırhı ardına saklanıp yolsuzluklarının hesabını vermekten kurtulmak istiyorlar" diyor.
"Ama biz, halkın çıkarları için bu otoriter rejimin kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü hepimiz demokratik bir Rusya istiyoruz. Demokratik değerleri önemseyenler olduğunu yayınlarımızla göstererek halkın umudu oluyoruz."
***
YÖNETİCİLERİN Stalin gibi yönetip, Abramoviç gibi yaşamaya kalkıştıkları ülkelerde basın özgürlüğünden söz etmek mümkün mü?
Belki sadece "majestelerinin medyası" için mümkün. Sorgulamaya kalkanlar için değil. Karalama, cezalandırma o da olmazsa öldürerek susturma yöntemlerinin sadece geçen yüz yılların yöntemleri olmadığını dehşetle izliyoruz.
Basın özgürlüğü, önümüzdeki dönemde daha fazla konuşacağımız bir konu olacak.
Dünkü toplantıda uluslararası medyaya seslenen Finlandiya Meclis Başkanı Suali Ninisto, basın özgürlüğü konusunda örnek ülkeler listesinin ilk sıralarında bulunan Finlandiya’da, gazeteciye kaynağını açıklama mecburiyeti getiren yasanın Meclis’e geldiğini hatırlattı. Bunu doğru bulmadığını ifade ederken İngiltere’yi örnek verdi.
Eğer İngiltere’de gizli bir kaynak bakanların harcamaları hakkında gazeteciye bilgi vermeseydi, hükümet düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmayacaktı.
"Evet medyaya iletilen illegal, gizli bir bilgiydi" dedi Ninisto, "Ama hepimiz bu gizli bilginin bugün demokrasiye hizmet ettiğini görüyoruz. Bu kamu yararına oldu. Çünkü halk, ahlak değerlerinin ölmediğini, onları önemseyenlerin olduğunu görüyor."
***
BİR gazeteciye beş halkla ilişkiler uzmanının düştüğü bir dönemdeyiz. Amerikalı bir gazetecinin verdiği bu sayıyı katiyen küçümsemeyin. Bu ne demek biliyor musunuz? Medyada yönlendirmenin, haber karartmanın, halkın dikkatini gerçekten uzaklaştırmanın bir basın özgürlüğü sorunu olarak karşımıza dikilmesi demek.
Finlandiya Meclis Başkanı bu tehlikeye, "Basının kaynakları azalıyor" sözleriyle dikkat çekti "lobi şirketleri, medya iletişim uzmanları artıyor, bu işlerin arkasındaki maddi güç ile medyanın kaynakları arasında büyük farklılaşma meydana geliyor. Bu basın özgürlüğü açısından ciddi tehdittir."
Dünyayı güçlü lobilerin aracılığıyla, halkla ilişkiler uzmanlarının hazırladığı metinlerle, büyük şirketlerin çıkarlarının prizmalarından halka gösterilmek istendiği bir dönemde gerçeğin çıplaklığını nasıl yakalayacağız?
Demokrasiyi, gerçeğe ulaşamayan halkı peşinden kolayca sürükleyen popülizmin sahtekar çekiciliğine karşı nasıl savunacağız? Stalin gibi yönetip, Abramoviç gibi yaşayanları nasıl teşhir edeceğiz? Özgür basın olmadan mümkün mü?