Yani, aile içi şiddet kampanyası başlayalı üç yıl olduysa neden kadınlar hálá şiddet görüyor? Neden çocuklar dayak yiyor? Neden kavgalar, bağrışmalar, hakaretler sürüyor?
Yoksa kampanya mampanya bunlar fasa fiso işler mi?
Sonuç yoksa, elle tutamıyor, gözle göremiyorsam sonuçları, kampanyalar bir işe yaramıyor mu?
Hayır. Kampanyalar çok işe yarıyor. Hürriyet’in aile içi şiddete son kampanyası çerçevesinde bu haftasonu düzenlenen panelleri izledikçe bu konudaki görüşüm daha da güçlendi.
Şiddetin nedenlerini tartışırken, bu yılın konusu olan medya ve şiddeti ele alırken, düne kadar tabu olan birçok konu da gündeme gelmeye başladı.
İki güçlü kadının, bu kampanyaya başlarken hissettikleri endişeyi dile getirmeleri, aile içinde kadına ve çocuğa yönelik şiddetin ne kadar dikenli bi konu olduğunu ortaya koydu.
Bu kadınlardan ilki, kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu idi.
Aile içi şiddetin bir hükümet politikası haline dönüştürülmesi için verdiği mücadelenin hiç de kolay olmadığını söylerken "başta endişeliydim" dedi.
Bu kampanyayı Hürriyet gibi büyük bir aile gazetesinin desteklemesi, öncülük etmesi ve yaygınlaştırması kararının alındığı toplantıdan sonra Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı da aynı endişeyi duymuştu.
Ama şimdi her ikisi de, bu kampanyanın bir ucundan tutmuş olmanın ne kadar iyi bir karar olduğunu açıkça dile getiriyorlar.
Çünkü bu kampanyalar sayesinde, hepimizi ürküten şiddet kültürüne karşı toplumsal uyanışın adımı atılıyor.
***
BU yıl iğneyi biraz da kendimize batırdık. Medyayı, şiddeti yayılmasında ya da engellenmesindeki rolünü etkisini, kadınların medyadaki yerini, fark yaratıp yaratmadıklarını tartıştık.
Aslında erkek meslektaşlar daha fazla sayıda katılsaydı daha iyi olacaktı ama Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun dediği gibi "onların her zaman daha önemli işleri var"dı.
Aslında katılanlar çok yararlı açılımlar getirdiler.
Konuşmacılar arasında sadece Türkiye’den değil Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan kadın gazeteciler de vardı.
Küreselleşmiş dönemde (küreselleşme demiyorum çünkü birçok alanda çoktan o süreç aşıldı) medya da küreselleşirken kurallarının, değerlerinin bundan etkilenmemesi mümkün değil.
En demokratik ülkelerden gelen gazetecilerin anlattıklarıyla gelişmekte olan ülkelerin gazetecilerinin anlattıkları birebir örtüşüyor. Abartmıyorum.
Almanya, İtalya ve İspanya’dan gelen meslektaşlar, şiddetin medyada fena halde sıradanlaştırıldığını, değil kampanya yapmak, şiddetin konu bile edilmediğini anlatıyorlar.
***
REYTİNG artık bir dünya imparatoru. Adrenalin arttıran her yol mübah. Artık küresel medyada şiddet başrolde. İtalya bugünlerde Perugia’da arkadaşları tarafından sırf değişiklik olsun diye öldürülen genç kızı konuşuyor. Il Foglio Gazetesi dışında medya bu haberi her ayrıntısıyla ballandıra ballandıra her gün sayfalarına taşıyor, oradaki sapıklığı paylaşıyor, yaygınlaştırıyor.
Ortadoğu’da uydu kanal sayısı 300’e ulaşmış durumda sadece bir tanesinde kadın haklarıyla ilgili programlar yer alıyor. Diğerleri, güzel görünümlü, örtünmeyen genç tv yüzleri yaratmakla meşgul. Reyting patlaması yaratan dizi ise "karını nasıl aldatırsın" konusu etrafında dönen bir hikaye.
Hikaye aynı hikaye, şiddet aynı şiddet. Bir denesek diyorum, şiddete karşı çıkmayı, kadın bakış açısını daha fazla gündeme taşımayı, cinselliği sömürmekten vazgeçmeyi bir denesek o zaman daha az mı satacağız? Size soruyorum reyting velinimetleri, şiddetsiz bir medya ilginizi hiç mi çekmeyecek?