Risk hayattır

RİSKLERİ göze alarak adım atmaktan çekinmeyen bir liderlik olmasaydı eğer, yok olmakta olan bir imparatorluktan yeni bir cumhuriyet yaratabilir miydi Anadolu halkı?

Kıbrıs’ın geleceğini değerlendirirken bunu hiç aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Tabii ki riskler var, belirsizlikler, haksızlıklar var. Ama, herkes için fırsatlar da var.

Bir insan ya da bir toplum, tüm enerjisini var olan durumu korumak için harcamaya kalkarsa, statükoyu da çürütür.

Annan Planı’nın benim açımdan en önemli kazanımı, bugüne kadar Rumları, Kıbrıs’ın temsilcisi olarak gören uluslararası topluma, ‘Hayır, Rumlar Kıbrıs devletinin tek temsilcisi değildir’ mesajını vermesidir.

Bu mesajın kabul görüp görmediğini anlamak için verilen desteğe bakmak yeterli.

Tarafları bir kenara bırakırsak, herkes bu planın hayata geçirilmesini istiyor. Bunun anlamı, Kıbrıs’ta, eşit siyasi hakka sahip iki toplumun olduğu gerçeğinin tescillenmesidir.

Kıbrıs Türkleri bunca yıldır, başka bir şey için mi mücadele ettiler?

Bugüne kadar, ambargolar altında yaşayan ‘aidiyetsiz adam’, ülkesiz insan durumunda olan, memleket dışına çıkmak için mutlaka başka bir ülkenin pasaportuna ihtiyaç duyan Kıbrıs Türkleri’nin resmen kabulü anlamına gelen bu plana neden karşı çıkılır?

Riskler, haksızlıklar yok mu? Tabii ki var.

* * *

ANNAN Planı eğer, halklar ve sonra da garantör devletler tarafından kabul edilirse Kıbrıs sorunu çözüme kavuşuyor. Kıbrıs sorunu bitiyor mu? Tabii ki hayır.

Eski sorun bitiyor, yeni sorunlar başlıyor. Yeni bir dönem, geçmiş mücadeleyi daha ileriye götürecek, insanların önlerini açacak yeni bir mücadele dönemi başlıyor.

Yeni bir devlet kurulacak.

O kadar çok sorun olacak ki. Ama yeni bir süreci inşa etmenin başka çaresi yok. Aksi, bugünkü durumdan daha geri gitmemek için uğraşmak anlamına gelecek.

En kötüsü de, 1 Mayıs’ta Rum kesimi Kıbrıs devletinin temsilcisi olarak Avrupa Birliği’ne girince, Türkler’in azınlık olarak eklemlenmesi sonucunu doğuracak bir durumun ortaya çıkması. Türkiye’nin çözüm gayreti, ilk kez bu denli ‘görünürlük’ kazandıktan sonra, Türk tarafının referanduma ‘evet’ demesi halinde mümkün değil. Rum kesiminde yapılacak referandumda, ‘evet’ ya da ‘hayır’ çıkması bu sonucu değiştirmeyecek. Türk tarafında hayır çıkması öyle değil.

* * *

KIBRIS’ta yeni sorunlarla karşılaşacağımız bir dönemden söz ederken, karşımda uzayıp giden listenin farkındayım. Psikolojik uyum, siyasi hazırlık, barış kültürünün derinleştirileceği sosyal alt yapının yanı sıra hukuki sorular dağ gibi.

Örnek, Avrupa Birliği’ne katılım anlaşması. Anlaşma, AB ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında imzalandı. Bu devlet ortadan kalkıyor. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kurulacak. Yeni bir anlaşma yapmadan doğacak devletin AB’ye katılımı hukuki ve insani sorunları da birlikte getiriyor derogasyon tartışması da buradan doğuyor zaten. AB, yeni katlım anlaşması yapmadan sorunları aşmaya çalışıyor. Birincil hukuk meselesi önemli ama Kıbrıslı Türklerin, bu yeni durumla birlikte Avrupa Birliği’ne, ‘Siz Rumlar tarafından temsil edilen Kıbrıs devleti ile müzakere ettiniz. Biz dışarıda kaldık’ gerekçesini sürekli hatırlatabilecekleri, ‘Yeni bir katılım anlaşması’ talebini canlı tutabileceleri bir ortam doğuyor.

Ayrıntıya inip bir örnek vermek gerekirse, Annan Planı’na göre balıkçılık ve tarım kurucu devletlere bırakılıyor. Kıbrıs AB üyesi olacak, pekiyi kurucu devletlerden Türk tarafının da AB balıkçılık politikaları ile uyum sağlaması gerekmez mi? Rumlar bunu yaptı.

Tüm müktesebat var karşımızda. Boşluklar var.

İşini çok iyi bilen Kıbrıslı Türk kadrolarla bu sorunlar, Brüksel kulislerine şimdiden taşınmalı.

Yeni dönemin riskleri, aslında yeni kazanımların da kapılarını açacak. Hepimiz, Türkler ve Rumlar için. İnsanlık için. Riskleri iyi belirleyip, dersini iyi çalıştıkta sonra korkacak ne olabilir ki?
Yazarın Tüm Yazıları