Paylaş
ASKER, siyasi iktidarı hep korkutmuş. Abdülhamid Han da korkmuş.
Askeri Tıp öğrencilerini Saray'ın yakınlarından uzaklaştırmak için okulu Haydarpaşa'ya taşıtmakla kalmamış, öğrenciler üzerinde fırtına estirmiş.
Baskı ve jurnal dönemleri.
Tıp Fakültesi öğrencilerinin dert ortağı da okulun müdürü Marko Paşa.
Ailenin büyük dedelerinden birinin diploması üzerinde onun imzasını fark edene kadar, Marko Paşa'yı bir deyim zannederdim. Dert dinleyen insan anlamında.
İstanbul'un ilk belediye başkanlarından Cemil Topuzlu'nun anılarını okurken daha yakından tanımıştım Marko Paşa'yı.
‘‘Derdini Marko Paşa'ya anlat’’ taki Marko Paşa gerçekten yaşamıştı.
Osmanlı paşası Markos Apostilides, sadece Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'nin dekanı değil, Abdülhamid Han'ın doktoru, Tıbbiye Nazırı ve Kızılay'ın ilk başkanıydı.
Ben, önceki gün Marko Paşa'nın torunuyla Atina'da kahve içtim.
O bir Yunanlı iş adamı, ben bir Türk gazeteci olarak.
Bir ayaküstü sohbeti, ortak tarihin kapıları aralanır aralanmaz müthiş bir keşif yolculuğuna dönüştü.
* * *
YUNANİSTAN'da hemen her karşılaştığınız kişiden aynı sözleri duyarsınız: ‘‘Benim anneannem Kayseri'den’’, ‘‘Dedemin İzmir'de evi varmış’’, ‘‘Bizimkiler Trabzon'dan gelmiş...’’
Herkesin bir mazisi vardır Anadolu'da.
GEORGE K. Papadopoulos, Türkiye ile bağlarını anlatırken laf arasında ‘‘Annemin babasının babası Marko Paşa’’ diyor.
‘‘Şu ünlü Marko Paşa mı?’’ ‘‘Evet!’’
Heyecanlanıyorum. ‘‘Onun imzasını taşıyan bir diploma var evimde.’’ diyorum.
Peşpeşe dökülen sorularımı yanıtlamak için kızkardeşi Despina'nın yardımı gerekiyor. Despina telefonla aranıyor ve hikaye başlıyor:
‘‘Dedem Marko Paşa, İstanbul'a Yunanistan'dan geliyor. Çok kısa boylu ve çok çirkin bir adammış. Ama çok güzel, uzun boylu bir kadınla evlenmiş. 13 çocukları olmuş. Onu difteriden ölmüş. Dedem, hayatta kalan üç çocuğundan en küçüğünün oğlu. O, oğlanmış diğer ikisi kız.’’
Şimdiki Kuzguncuk İlkokulu Marko Paşa'nın eviymiş. ‘‘Ya mezarı?’’ 1888 Kasım'ında, hasta ve yoksul olarak ölen Marko Paşa Kuzguncuk mezarlığına gömülü.
Şimdi yetmiş küsur yaşında olan Bayan Papadopoulos, yani George Bey'in annesi büyük dedesinin mezarını yaptırıyor. Despina, ‘‘Annem paşa dedenin mezarına bir de resmini koydurdu’’ diyor. Fırsat buldukça aile, Atina'dan ziyarete geliyor mezarı.
* * *
BİRKAÇ eski resim. Başka anı yok. Osmanlı'nın derdi bu. Anısızlık.
‘‘Dedem, herkesi dinlermiş’’ diyor George Papadopoulos, ‘‘Ama çare aramazmış.Dinlermiş o kadar.’’ İçin için kaynayan bir okulu, öğrencilerini gizli polise kaptırmadan yönetmenin başka çaresi yoktu herhalde diye düşünüyorum.
Marko Paşa'dan yazılı bir şey kalmamış. Ama oğlunun tuttuğu notlar duruyormuş. Marko Paşa'nın oğlu da, ilginç bir insan. Yıldız Sarayı'nda kumarhane işletmiş. Bir ortağıyla birlikte.
‘‘Annemin babası kumarbazmış. Ortağına borçlanmış. Cumhuriyet'in ilk yılları olmalı.Ortağı kumarhaneyi tamamen ele geçirmek için dedemi Atatürk aleyhinde konuşmakla suçlamış. Mahkemeye verilmiş. Asil bir ailenin çocuğu, bunu kendisine yedirememiş ve iki ay içinde ölmüş.’’
İstanbul'da doğup büyüyen ve 80'lerin başına kadar burada yaşayan Marko Paşa'nın torunları şimdi Atina'dalar ve Türk-Yunan yakınlaşması için çaba harcıyorlar.
* * *
MARKO Paşa'nın torunu ile Atina'da kahve içerken aklıma geliyor.
Neden Marko Paşa adına bir barış ve araştırma enstitüsü kurmuyoruz?
Ortak tarihin keyfini yaşayabilmek, kavga etmekten daha mı zor?
Paylaş