ÇİN ziyaretinde mi, yoksa Kuala Lumpur’da ya da Atina’da mı, şimdi nerede olduğunu anımsamıyorum ama İsmail Cem’i izlemek için gittiğim bir yolculukta onun bir fotoğraf albümünü görmüştüm.
Resimlerden birine vurulduğumu anımsıyorum.
Çiçekli sabahlığıyla iskemleye ilişmiş genç bir kadın dolduruyordu kareyi.
Ne sabahlığın hoşluğu, ne kadının çekiciliği, ne oturuşun zarafetiydi dikkatimi çeken.
Bir kadının kendi içine çıktığı yalnız yolculuğun resminden etkilenmiştim. O derin yolculuğun ifadesini yakalamak için ne kadar duygulu aynı zamanda nasıl keskin bir göz gerekir diye düşünmüştüm.
İsmail Cem’in eşi Elçin Hanım’ın Paris’te bir otelde çektiği fotoğrafı, hafızamın, unutamadığım kareler albümündedir.
* * *
İSMAİL Cem’in ölüm haberini aldıktan sonra 30 yaşında yayınladığı ilk kitabı, "Türkiye’de geri kalmışlığın tarihi"ni aldım elime. 1970’de yapılan ilk baskının sarı yapraklarını dikkatle çevirdim.
"Temeldeki bozukluğun günümüze dek süregelen ilk sonucu Batılaşmanın yarattığı karmaşıklıktan ötürü, halkın siyasal ve sınıfsal tercihlerinin kendisine karşı kullanılabilmesi olmuştur. Halk genellikle kendi sömürülmesini pekiştiren akım ve kişileri savunmak durumundadır. Tercihlerdeki karmaşıklıktan faydalanılarak sömürü mekanizması halktan gizlenmiş, geriliğin korunması halkın desteği ile gerçekleşmiş, halkın tepkisi yanlış hedeflere yönlendirilmiştir... Ne var ki durum... köklü tarihsel nedenlere dayanmaktadır; düzeltilmesi için derin araştırmalara ve planlı bir çabaya gerek vardır. Aksi halde... bu karmaşıklık, dün ve bugün olduğu gibi yarın da devam edecektir; halk kendine karşı kullanılacaktır."
Tespitleri gibi öngörüleri de bugün, 37 yıl sonra dikkatle tartışmaya değer diye düşündüm.
* * *
HAYATI boyunca çeşitli alanlarda sorumluluklar üstlenmiş olan İsmail Cem, Türk-Yunan yakınlaşmasının mimarı olarak tarihimize damgasını vurdu.
Cem Türk siyasetine, sorunları barış üslubuyla çözme örneğini getirdi. Türkiye ile Yunanistan arasındaki çatışma atmosferinin dağılmasında bu anlayış ve onun halka yansıyan etkisi kilit rolü oynadı.
İki ülke arasındaki yakınlığın deprem nedeniyle başladığı yorumları yapılır. Doğru değil. Dönüm noktası Öcalan’ın yakalanmasıdır. Yunanistan, kucağındaki teröristle dünya kamuoyunun projektörleri altında kaldıktan sonra Pangalos’un görevden alınması, yakınlaşma ortamına olanak sağladı.
İsmail Cem, bu ortamı değerlendirerek, 26 Mayıs 1999’da Papandreu’ya bir mektup göndererek yakınlaşma dönemini başlattı.
Bu yakınlaşma köklü sorunları çözdü mü? Hayır ama Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte bölgesel roller üstlenmesine kadar varan bir ortaklık iklimini yaratabildi.
Bu iklimin sonucunu almak için aynı inanç ve cesaretle onun bıraktığı yerden yola devam etmek gerekiyordu. Gerekiyor.
* * *
OTUZ Yedi yıl önce basılan kitabına, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi’nin ilk sayfasına Mevlana’dan bir dörtlük ile başlıyor Cem:
"Şu akıp giden kum seline bak/Ne durması var, ne dinlenmesi/Bak, birdenbire nasıl bozuluyor dünya/ Nasıl atıyor bir başka dünyanın temelini."