Paylaş
ALMAN Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in ortaya attığı federasyon fikrinin AB ülkelerinde yol açtığı tartışmalar Türkiye açısından da önem taşıyor.
‘21’inci yüzyılda nasıl bir Avrupa?' sorusunun yanıtını tartışmak, sadece nereye gittiğimizi bilmek açısından değil, zihinsel hazırlığımız açısından da gerekli.
Genişleme öncesi kendi kurumsal reformlarını bir türlü hayata geçiremeyen Avrupa Birliği, 12 Mayıs'ta başlayan Federal Avrupa tartışmasıyla, gelecek sorununu artık çok daha kökten ele almaya başlıyor.
Bu tartışmanın nedeni ise son günlerde, Avrupa'da yapılan araştırmalar. AB bugünkü yapısıyla 21'inci yüzyılı göğüsleyebilecek güçte değil. Genişleme süreci ise, AB'yi etkisiz ve zayıf bir ‘Avrupa alanı’ haline dönüştürme riski taşıyor.
* * *
24 Mayıs'ta yayınlanan ve Jean Paul Fitoussi imzasını taşıyan ‘Avrupa Birliği’nin durumu üzerine rapor 2000' adlı araştırmaya göre, genişleme kararını hayata geçirmeye uğraşan Avrupa Birliği kurumsal reformlarını gerçekleştirmede bile uzun vadede etkisizleşmeye mahkum.
Çünkü, ne tam ortak bir hükümranlığın ne de tam ulusal hükümranlığın geçerli olduğu bir birlik söz konusu.
Fitoussi raporunda AB'nin, halka karşı sorumluluğu olmayan ancak yetkisi olan kurumların aldığı kararlarla yoluna devam ettiğini, bu durumun da AB'yi zayıflattığı belirtiyor.
Çözüm? Fitoussi bir çok Avrupa siyaset ve bilimadamının da paylaştığı görüşü savunuyor: Bir Avrupa Hükümeti.
Bu ihtiyaç en fazla para birliği konusunda kendisini hissettiriyor. Arkasında hükümet iradesi olmayan para politikalarının başarılı olmasının zor olduğu vurgulanıyor raporda. Her ülkenin kendi istikrarını gözönünde tutarak hazırladığı bütçe politikalarıyla, AB Merkez Bankası'nın dikta ettiği ve ulusal kaygılardan bağımsız geliştirilen otonom para politikaları arasında mutlaka uyum sağlanması üzerinde duruluyor.
‘Bir Avrupa hükümetinin olmadığı ortamda siyasi olarak sorumluluğu bulunmayan güçlü fakat demokratik olmayan kurumların varlığı, Avrupa’yı hiç kimsenin istemeyeceği bir yola sokar. Yani Avrupa hem ekonomik hem de siyasi açıdan yönetilemez hale gelir' deniyor.
Bütün bu tartışmaları ‘Avrupa’nın sınırı' sorusu çerçevesinde ele almak gerekiyor. Avrupa sınırsız, sadece ortak değerlerin paylaşıldığı bir coğrafya, bir ‘Avrupa alanı’ olmak istemiyor.
İddialara göre, bu gevşek ilişki biçimi ortak çıkarlar güçlendirilmezse eğer gelecekte ortaya çıkacak riskleri bertaraf etmeye yetmeyecek.
İşin aslı, yeni üyelere kapılarını açmadan önce çekirdek Avrupa kendisini sağlama alma zorunluluğu hissediyor.
* * *
AVRUPA Federasyonu önerisi Almanya'dan geliyor, Fransa da öneriye sıcak bakıyor. Çünkü federasyonun itici gücü Almanya ve Fransa olacak.
AB entegrasyonu konusunda bile zorluklar çeken İngiltere ise, İspanya ile sıkıfıkılığı artırıp Avrupa Federasyonu önerisine karşı savunmaya hazırlanıyor.
Temmuzdan itibaren Fransa dönem başkanlığını devralıyor. Federasyon fikrinin Fransa'nın dönem başkanlığı sırasında daha etraflı ve ciddi biçimde gündeme geleceği anlaşılıyor.
Le Monde Gazetesi'nde 23 Mayıs'ta yer alan makalesinde Andre Fontaine, George Washington'un XVIII'inci yüzyıl sonunda Fransa'nın parlak siyasetçilerinden La Fayette'e yazdığı mektubu anımsatıyor: ‘Ben Büyük İnsanlık Cumhuriyeti’nin vatandaşıyım' diyor Washington, ‘İnsanlığı kardeşlik bağlarıyla birleşmiş büyük bir aile olarak görüyorum. Biz tüm dünyada filizlenecek olan özgürlük ve birlik tohumları ektik. Bir gün Amerika Birleşik Devletleri gibi, Avrupa Birleşik Devletleri de kurulacaktır. Ve Birleşik Devletler tüm ulusların yasama organı olacaktır.’
Washington'dan iki yüzyıl sonra Avrupa, her ne kadar ABD gibi olmayacağını söylese de, federasyonu gündemine sokuyor.
Eski kıta köklü değişim ve dönüşüm sürecinin eşiğinde. Olayların ve tartışmaların içinde olmak için Ankara'nın vakit geçirmeden AB çalışmalarına, yarım yamalak değil, tam istim başlaması gerekiyor.
Evet Avrupa kendisini tartışıyor ama, genişleme süreci de devam ediyor.
Paylaş