Çılgın proje, Rusya’nın da hayaliydi

İSTANBUL’a ikinci boğaz projesiyle ilgili ilk ipuçlarına, 7 Ekim 2010 tarihli Today’s Zaman Gazetesi’nde rastlamıştım.

Haberin Devamı

Kimliğini açıklamak istemeyen resmi bir yetkiliye dayandırılan haberde, “Başbakan Erdoğan’ın bu projeyi önce İstanbul Üniversitesi’nden bazı uzmanlarla ardından da Rus ve İtalyan şirketleri ile görüştüğü” yer alıyordu. Haberde ayrıca ilginç bir ayrıntı vardı. Yetkili, “Bir Rus şirketinin bu projeyi 8-10 milyar dolara gerçekleştirmeye talip olduğunu” söylüyordu. Ama şirketin adını vermek istemiyordu. Şirket, inşaat masrafını üstlenecek, karşılığında kanaldan geçiş ücretlerini toplayacaktı. Haberde Çatalca ile Silivri arasında diye de yer belirtiliyordu. Üçüncü Boğaz köprüsü de bu projeyle ilişkiliydi, kanal açıldığı zaman köprü üç ayaklı olarak inşa edilecek ve Boğaz kapatılacaktı.

BEN bu çılgın projeye ilk kez bir Rus yetkilinin önüme uzattığı kağıtta rastlamıştım. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bölgedeki enerji yolları tartışması bütün sıcaklığı ile gündeme oturmuştu. ABD, bağımsızlıklarını kazanan yeni cumhuriyetlerin enerji kaynaklarını Batı pazarlarına doğrudan çıkartmaları için Bakü-Ceyhan projesini biçimlendirmeye çalışıyordu.
Kafkasya’nın, özellikle de Azerbaycan’ın bağımsızlığını güçlendirecek olan bu proje, Türkiye’ye Sovyet sonrası dönemde bölgede yeni bir enerji köprüsü olma imkanını getiriyordu.
Türkiye bu rolü benimsedi.
O dönem, gazeteci olarak, yeni enerji projelerinin tüm aktörleri ile görüşüyordum. Moskova, enerji yolları denetimini tekelinde tutmak istiyor, bütün baypas yollarına olduğu gibi Bakü-Ceyhan’a da kesinlikle karşı çıkıyordu.
Azeri ve Kazak petrolünün batı piyasalarına çıkması için en güvenli ve ucuz yol olarak Karadeniz karşısındaki Novorosiisk limanını gösteriyordu.
Bir tartışma sırasında bu yolun İstanbul Boğazı için bir kabus senaryosu olduğunu söylediğimde, karşımdaki yetkili cebinden çıkardığı defterine Karadeniz haritasını çizdi, Trakya’dan Marmara’ya bir hat çekti ve “İşte size çözüm” dedi “buradan bir hat açılır petrol tankerleri oradan geçer.”

Haberin Devamı

AZERBAYCAN ile uluslararası konsorsiyum arasında Bakü-Ceyhan petrol boru hattı anlaşmasının imzalandığı 1995’ten bir yıl önce, 1994 yılında (Bakü-Ceyhan tartışmaları tüm hızıyla devam ederken) Türkiye, Boğazlar’dan tanker geçişlerini sınırlandırmak için harekete geçti. Gemilerin 24 saat önceden Türkiye’yi uyarmaları, 150 metreden uzun gemilerin Boğaz geçişinin bazı koşullara tabi olması gibi önlemler aldı. Birçok ülke tepki gösterdi ama Boğazlar rejiminde ilk değişik sinyali olan bu adıma en büyük tepki Rusya’dan geldi.
Türkiye Uluslararası Denizcilik Örgütü’ndeki uzun müzakere ve pazarlıklar sonucu 1999’da Boğazlar Tüzüğü ile geçişi daha sıkı denetim altına aldı. Buna mukabil bazı yükümlülükleri de kabul etti, İstanbul ve Çanakkale boğazlarına radarlar yerleştirdi. Bunun için 30 milyon dolar ödedik.
Rusya’nın Boğazlar tüzüğünü delme mücadelesi dün de vardı, bugün de. Ama belki yarın olmayacak. Yeni proje sayesinde bu denetim baypas edilecek.
Bunun anlamını, Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını kırma kararı ve ona karşı Moskova’nın direncini; güney akım ve diğer petrol boru hattı projeleri için yaptığı baskıları hesaba katmadan tam olarak anlamak mümkün değil. 
         
SON olarak da şunu eklemek istiyorum. Projenin ekonomik vaatlerini biliyoruz ama siyasi vizyonunun ne olduğunu bilmiyoruz. Karadeniz’i sıcak denizlere açan bir kanal açmak, arka bahçemizde artezyen kuyusu açmaya benzemez. Bu, Lozan ve Montrö anlaşmalarının revizyonunu gerektiren bir adımdır. Onun alt yapısını hazırlamak ise kanalı açmaktan bile çetrefil olabilir.

Yazarın Tüm Yazıları