KÜSECEĞİZ artık. Belki de çoktan küsmüşüzdür de sırtlanarak yaşamaktan, hep içimize atmaktan, küstüğümüzü kimse fark etmemiştir. Biz bile.
Otuz yıldır süren bir savaş için çocuk doğurmaktan bitap düştü artık Türk ve Kürt anneler, Lazlar, Çerkezler, Gürcüler.
İnsan, oğlu olunca içi cız eder mi? Oğullarının yüzünü gördüklerine bu toprakların kadınlarının yüreği sızlar.
O süt kokulu nefesi içine çekişte, "Büyüyünceye kadar şu savaş belki biter" diye geçer her kadının içinden.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, İstanbul’daki basın toplantısında ilk kez savaşa "anne" boyutunu da getirdiğinde, dağdakilerin de annelerinden söz ettiğinde, "işte ben konuşmanın en çok burasını anladım" demiştim.
* * *
KARANLIK tünelin sonundaki ışık tam da o noktadan süzüldü içime.
Bu tünel aydınlanmalı artık, yol gözükmeli çünkü biraz daha karanlık, birkaç yıl daha terör, kin, düşmanlık gerilimine dayanamayacağız. Hepimiz hastalanacağız.
Şiddeti böylesine kendi haline bırakılmış biçimde taşımaktan yorgun düşen ruhların bu güzel ülkenin her yerinde, her an yaşadıkları Mardin’lerin farkında mısınız?
Savaş sendromu diye bir şeyin varlığından haberdar mısınız?
Ama anneler biliyor bunun ne olduğunu.
Yitirdikleri evlatlar için ağıt yakarken, eve dönenlerin durumunu da ağır bir yük olarak yaşıyor anneler.
Gece sıçramalarını, uykusuzlukları, terlemeleri, içe kapanmaları, kendini ve karşıdakini yiyip bitiren saldırganlıkları, bir türlü mutlu olamamaları, kendi içinden başlayarak sorunların çözümüne sabır göstermeyen tahammülsüzlükleri, derin suçlulukları, yüzleşme korkusunu, kaçışları, bilinçaltı patlamalarını.
Türk ve Kürt, ya da ne olursak olalım biz, bu toprakların anaları bu savaşın altında kaldık.
Beni hamasi nutuklar teselli etmedi, etmiyor, nereden gelirse gelsin, çocukların ölümlerini sıradanlaştıran zafer vaatleri midemi bulandırıyor.
* * *
ZAMAN KALMADI. Şapkalarınızı, poşularınızı, takkelerinizi önünüze koyup düşünün artık. Kürt gençlerini dağlarda sersefil edenler de düşünsün, Türkiye’yi yönetenler de. Yönetmeye aday olanlar, muhalefeti iktidarın her yaptığına karşı çıkmak sayanlar da.
Formül ne çok karmaşık, ne zor.
Hasan Cemal’ın maceraya ya da alkışa ihtiyacı mı vardı? O gazeteci olarak taşın altına elini koydu ve konuşulmayanı konuşmaya, duyulmayanı duyurmaya yardımcı oldu. (Milliyet Gazetesi’nde 9 gündür süren Karayılan röportajı ve Kuzey Irak notları ile.)
Gölge oyunlarını şeffaflaştırmak denir buna.
Herkes elini taşına altına koysun.
Barışın formülü aslında basit.
Kuzey Irak üzerinden veyahut ortak paydamız İslamiyet’tir tezlerinden, yani dolaylı çözümlerden kurtulup, bugüne kadar çatışanlar, savaş kışkırtan, sürdüren, provokasyonlara çanak tutanlar birbirlerinin gözüne bakarak formülü bulacak.
* * *
FORMÜL basit.
Şiddet duracak. Silahlar susacak. PKK’nın yöneticileri silahları bırakmanın kolay olmadığı gerekçesinden medet umuyorlar. Kolay. İstenirse çözüm bulunur.
Türkiye’nin siyasetçileri, dağdakilerin inişlerini kolaylaştıracak bir affın mümkün olmadığını söyleyip duruyorlar. Mümkün. İstenirse uygun çözüm bulunur.
Önemli olan istemek.
Bugün Anneler Günü.
Bugün ne çiçek, böcek, ne incik, boncuk, ne de süslü sözcükler gönül almaya yetiyor.
Bugün Türkiye’nin bütün anneleri artık barış istiyor. Küskün gözlerle çözüm bekliyor. Geri kalan her şey boş.