NEW YORK'ta Perşembe gecesi saat üçte görüşme maratonundan çıkan herkesin yüzü bembeyazdı. Yorgunluk, tedirginlik ve tabii ki biraz kızgınlık. Gündüz üçten beri yemek bile yememişlerdi doğru dürüst. BM kafeteryası da saat 08.00'de kapatmıştı kapılarını. Biz aşağıdaki gazeteciler için de durum farklı değildi. BM Genel Merkezi'nin girişindeki koltuklara yığılmış her çıtırtıda sağa sola koşuşarak saatleri sayıyorduk. Saat bir miydi iki miydi hatırlamıyorum. Bir kameraman arkadaşın aklına ‘‘lahmacun’’ ısmarlamak geldi ve lahmacunlar, kebaplar, kadayıflar, BM'nin kuş uçurulmayan o sıkı koruma duvarını aşarak kasalarla içeri taşındı. 12 saatlik sıkıntılı bekleyişin öyle bir tesellisi oldu ki, lahmacunlar, etrafı saran kesif soğan kokusuna bile kimse aldırmadı. Dünya milletlerinin parlamentosu altında, üstelik de hemen orta yerinde 30'a yakın Türk ve Rum medya mensubu, ‘‘batsın bu dünya’’, ‘‘sat anasını’’ ortak kültürüyle mermerler üzerinde gece yarısı pikniği yaptık. Öylesine tutukluluk yaşandı o gece. Biz aşağıda, Kıbrıs'ın yaşlı liderleri yukarıda. Üstelik de Kofi Annan, onları yardımcısı De Soto'ya emanet ederek evine gitti yattı. HAYAT ÖPÜCÜĞÜ Neden? Neden bu kadar ısrarlı biçimde ‘‘sizin peşinizi bırakmayacağız’’ dendi?Çünkü Kıbrıs, Birleşmiş Milletler'e, Irak savaşı sırasında kaybettiği prestiji iade ettirecek çok etkili bir hayat öpücüğüydü. Dünya, bu iksiri elinden kesinlikle bırakmamakta kararlıydı. Kofi Annan, yıllardan beri ilk kez Cuma günü, basının karşısına çıkarken dünyaya, ‘‘BİZ, BU KIRK YILLIK SORUNU ÇÖZDÜK. Çözüm şimdi daha yakın’’ diyebildi.ABD, geçen yıl yol açtığı uluslar arası ittifaka meydan okuyan, kendini beğenmiş güç imajını, bu sürece elini koyarak ve Annan'ın önüne geçmemeye dikkat ederek onarma fırsatını yakaladı. Avrupa Birliği, Annan'ın arkasında, istediği desteği sağlayarak (o gece İngiltere'nin yanı sıra Fransa ve Almanya da sabaha kadar devredeydi) ittifakın önemli aktörleri rolüne yeniden kavuştular. Kıbrıs, Birleşmiş Milletler'i, Kıbrıs uluslararası ittifakı hayata döndürdü. ANNAN'IN GÜÇLÜ ARKADAŞLARI Cuma günü, Annan'dan sonra Kıbrıs Özel Temsilcisi De Soto sorularımızı yanıtladı. Yapılacaklar belliydi. Şimdi taraflar perşembe gününe kadar, yasaları hazırlayacak teknik kadrolarını, en bilgili ve deneyimli uzmanlarını harekete geçireceklerdi. Ama ya bu üç ay içinde, öngörülmeyen bir yol kazası olursa ne yapılacaktı? Alvaro De Soto'nun bu soruma yanıtı bundan sonrası ne olabileceğini açıkça ortaya koyuyordu:‘‘Bu süreçte bizim esas dayanağımız, Ada'daki iki halk. İki halkın çözümün kendi çıkarlarına olduğunu bilmeleri en büyük dayanağımız. Ayrıca, Genel Sekreter'in, yine çözümü kendi çıkarları açısından hayati gören güçlü arkadaşları var. Bir sorun çıkarsa, onlar devreye girecek.’’ Bu dostların kimler olduğunu tahmin etmek güç değil. ABD'nin Kıbrıs özel temsilcisi Tom Weston, o uzun gece boyu Dışişleri Bakanı Colin Powell ile kaç kez konuştu bilemiyorum. Ama Güvenlik Konseyi katında sık sık telefonla konuştuğunu uzaktan gördüğümüz Bay Weston'un cep telefonun öteki ucunda Colin Powell'ın ya da onun adına ‘‘kolaylaştırıcı olarak’’ devreye giren bir başka ‘‘güçlü dost’’un bulunduğunu biliyorum. Alvaro De Soto, bu kez görüşmeleri sonuca götürecek bir başka kozun da ellerinde olduğunu söyledi.‘‘Bu sefer, görüşmelerdeki diplomatik araçlar farkı. Artık takvim unsuru etkili biçimde çerçeveye girdi. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan da toplantılara katılacaklar. Bize göre bu da, Genel Sekreter'in elinde önemli bir diplomatik araç olacak.’’BAŞARDIKBuraya kadar, Kıbrıs'ta çözüme götüren süreçteki dış dinamiklerin etkisinden ve bu işin pşini bırakmayacaklarından söz etim.Ama, bu süreçte en büyük başarı Kıbrıs Türk ve Rum liderliği ile Türkiye ve Yunanistan'ın.Uzun yıllardan beri ilk kez, çok derin ve karmaşık bir sorunda, diplomatik araçlar ve siyasi kararlılık ile ve SADECE MÜZAKERE YÖNTEMLERİNİ kullanarak bir tıkanıklığı aştık. Başardık. Gururluyum. Hiç de kolay olmayacağını bildiğim yeni dönem için umutluyum.