Ferai Tınç

Irak seçim yasasında Kerkük’e geçici çözüm

16 Kasım 2009
UZUN süren anlaşmazlıkların geride bırakılıp bırakılmadığı henüz tam olarak belli değil.

Ama bunların ABD ve İran’ın baskısıyla şimdilik rafa kaldırıldığı kesin. Öyle olmasaydı Irak Parlamentosu, uzun tartışmalar sonunda bu seçim yasasını kabul edemezdi.

Irak, 2010 Ocak ayında seçimlere gidiyor.          

Kararın çıkması için Amerika’nın son günlerde uyguladığı baskının arttığına örnek olarak Bağdat’taki meslektaşlarımız çarpıcı hikayeler dinledim. Bunlardan bir tanesi de Amerikalı üst düzey bir diplomatın, Meclis kulislerinde oturan parlamenterleri, “çabuk oylamaya girin” diye yüksek sesle uyarışıyla ilgiliydi.    

275 üyeli Irak Parlamentosu’nda tartışmalı seçim yasası 141 parlamenterin oyu ile kabul edildi. 134 milletvekili ise ya çekimser ya da ret oyu kullandı. Türkmen ve Arap milletvekillerinin büyük çoğunluğu bu grupta.   

Kabul oyları ise Kürt partileri ile Şii İslami Yüksek Konseyi ve Sünni Irak İslam Partisi üyelerinden geldi.  

Irak’taki bazı gözlemciler ABD’nin yanı sıra İran’ın da sonuçta etkili olduğu iddiasını ortaya atarken İran Meclis Başkanı Laricani’nin oylama günü Bağdat’a yaptığı ziyareti kanıt olarak gösterdiler.  

İran ve ABD’nin, yıllardan beri süren ve Türkiye’nin de zaman zaman müdahale ettiği seçim sürecinde nihai nokta konurken oynadıkları rolün sonuçları tartışmaya değer.  

KERKÜK REFERANDUMU BİR YIL ÖTELENDİ

Yazının Devamını Oku

Bir kova suyla döndüm Ay’dan

15 Kasım 2009
DUYAR duymaz kovayı alıp koşmak olsaydı eğer, Ay’dan döndüğümde hâlâ sizi aynı şeyleri tartışırken görünce içim nasıl kararacaktı tahmin edemezsiniz.

NASA önceki gün sadece Ay’da bir çarpma yaratarak topladığı toz bulutundan örneklerinin ilk inceleme sonuçlarını açıkladı. Henüz kovayı kapıp gidecek bir durum yok ama insanlık tarihinde Amerika’nın keşfi gibi bir şey bu.

NASA’dan uzmanlar “Artık o babanızın Ay’ı değil” dediler “Ay yaşıyor!”

Onun ölü olduğunu Heybeli’de mehtaba çıkanlar hiçbir zaman düşünmedilerse de çocuklarının bir gün ayda koloni kuracağını hiç hayal etmediler, ne de Mars’a uzay otobüsünü. .

Önceki günden beri kendime sorup duruyorum, Ay’da koloni kurulurken biz Kürt meselesini nasıl tartışıyor olacağız acaba?

Bilim adamları, “İnceleme sürüyor, önümüzdeki günlerde başka sürprizler de duyabilirsiniz” diyorlar. 

Eski bir tekerleme vardı, “Eller Ay’a biz yaya”, Celal Şahin patentliydi galiba.

Belki bir gün Türkiye neden uzay programına sahip değil diye birileri çıkıp sorgulayabilir, Büyük Millet Meclisi’ndeki gelmiş geçmiş büyüklerini.

 ***    

Yazının Devamını Oku

İç düşman sendromu hiç değişmedi

13 Kasım 2009
DEVLET devlete karşı. Savcı, savcıyı dinletip dosya hazırlıyor, Adalet Bakanlığı, Yargıtay’ı dinletiyor.

Asker askerin konuşmalarını kaydediyor, alt üstü, üst altı izliyor izletiyor.

Hepsi de aynı devletin, aynı ülkenin kurumları.

Zaten bildim bileli, bu ülkenin istihbarat kurumları da öncelikle kendi vatandaşlarını izlemiştir.

İç düşman, dış düşmandan daha tehlikeli görülmüştür ve vatandaş, sistemi ya da hükümeti her zaman devirme potansiyeli yüksek bir suçlu olmuştur iktidar kimdeyse onun gözünde.

Dün de böyleydi, ne yazık ki bugün de öyle.

Dün kullanılan yöntemler, bugün de demokratikleşme adına piyasaya rahatça sürülüyor.

İç düşman sendromu hiç değişmiyor.  

Darbeciler ile AKP’nin yöntemleri kesişiyor.

Yazının Devamını Oku

Fransa’nın teklifi

9 Kasım 2009
PARİS’e bir günlük ziyarette Dışişleri Bakanı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu izlemek için bir toplantıdan diğerine koştururken, “Bizans’tan İstanbul’a iki kıtanın limanı” sergisi büyük bir şans oldu benim için.

Nazan Olçer’in engin deneyimi ile Çek asıllı İspanyol mimar Boris Micka’nın yaratıcılığı birleşince Paris’in en prestijli köşelerinden Grand Palais’deki sergiyi tarif etmek için tek sözcük yetiyor: Muhteşem.  

Serginin ilgi görmediği iddiaları da tamamen asılsız. Çünkü Cuma akşam üzeri olmasına rağmen sergi tıklım tıklımdı. Emeği geçen herkesi kutluyorum.

Keşke Fransa’dan Schengen vizesi almak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için çok zor ve aşağılayıcı bir süreç haline gelmiş olmasaydı da herkesi 25 Ocak tarihine kadar bu müzeyi ziyaret etmeye davet edebilseydim. Çünkü bu sergi için Türkiye dışından da parçalar temin edilmiş, böylece çok önemli parçaları ilk kez, bir bütünlük içinde görebilme fırsatı yaratılmış. Bu da sergiyi çok özel kılıyor.   

FRANSA: AVRUPA’YI  BIRAK YAKINLAŞALIM

Sergi’deki kalabalık, son zamanlarda Fransa’da Türkiye’ye ilginin arttığının da örneği. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusundaki bütün itici tartışmalara rağmen, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” misali Fransız kamuoyunda Türkiye merakı yaygınlaşıyor. Sarkozy Yönetimi de son zamanlarda Türkiye’ye karşı bir pozisyon değişikliği içinde. Son günlerde Fransız diplomatlardan en çok duyduğum söz, “Avrupa sürecinde sıkıntılarımız var. Ama bırakalım bu süreç, bizim ikili ilişkilerimizi etkilemesin. İlişkilerimizi neden Avrupa Birliği uğruna tehlikeye atalım. Yeni bir dönem başlatalım” oldu. 

İmtiyazlı ortaklık demekten vazgeçmelerinin nedeni de işte bu yeni pozisyon.

Fransa, Türkiye ile özellikle nükleer olmak üzere enerji başta ekonomik ilişkileri geliştirmek istiyor.

Ama bu davete Türkiye’nin sıcak yaklaştığını söylemek zor. Davutoğlu, iki ülke arasındaki ilişkileri üç bacaklı masaya benzetiyor, bir ayağı Avrupa Birliği, bir ayağı ikili ilişkiler, üçüncü ayağı da bölgesel ilişkiler. Hepsi bir arada ve aynı nitelikte olmalı. Yoksa masa devrilir. Fransa, yeni bir dönem havasını yaymak için elinden geleni yapsa da Avrupa sürecini dışlayarak böyle bir yakınlaşmanın kolay olmayacağı anlaşılıyor. 

Yazının Devamını Oku

Davutoğlu: Kasım Avrupa ayı olacak

7 Kasım 2009
PARİS “EKİM ayı barış ayıydı, Kasım Avrupa ayı olacak.”

Bu sözler Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in daveti üzerine Fransa’ya giderken uzağına davet ettiği bir grup gazeteci arasındaydım. Davutoğlu yolculuk sırasında bize dış politikadaki son gelişmelerle ilgili bilgi verdi, sorularımızı yanıtladı. Sohbetin en dikkat çekici noktası ise Davutoğlu’nun eksen tartışmalarına verdiği yanıt oldu. İşte Davutoğlu ile sohbetten ana başlıklar. 

TÜRKİYE’NİN PROFİLİ YÜKSELİNCE BU İDDİA ORTAYA ATILIR

“2007 yılı sonuydu bu eksen tartışması yine çıkmıştı. Bu soruyu soranlara Türkiye’nin çok boyutlu politika takip etmesi gereken bir ülke olduğunu anlatıyorum. Çünkü çok boyutlu coğrafyamız var ve çok boyutlu tarihe sahibiz. Türkiye her yerle ilgilenecek. Tercih yapması yanlıştır. Afganistan’da etkili olamayan bir Türkiye, her sabah kalkıp NATO’ya bağlıyız dese ne işe yarar? Eksen tartışması absürd. Bunu, dünyada Türkiye’nin zirveye çıktığı bir dönemde maksatlı görüyorum. Türkiye’nin yükselen profiline gölge düşürmek için birileri kasıtlı yapıyor.

SOĞUK SAVAŞ ZİHNİYETİ

İddialar soğuk savaş zihniyeti ürünü. Türkiye’nin en kurumsal ilişkisi NATO’dur. Afganistan’da ISAF komutanlığını devraldık. NATO’da genel sekreter yardımcılığı istiyoruz. Evet Suriye ile vizeyi kaldırdık ama bu ilişkinin Avrupa Birliği ile olduğu gibi kurumsal bir ilişki olduğu söylenebilir mi?

EKİM AYI BARIŞ AYIYDI

Eksen tartışması Ekim ayında çıktı. Çünkü ben bir ayda tam 13 ülkeye gittim. Brüksel ile başladık, AB Komisyonu Başkanı Barroso ve Genişlemeden Sorumlu Temsilci Rehn ile buluştuk. Bosna Hersek’e gidip Sırbistan ve Bosna arasındaki sorunları giderdik, Arnavutluk’a gittim. Güneydoğu Avrupa ülkeleri zirvesini topladık. Ermenistan ile protokol imzaladık, Zürih’te Karabağ’ı konuştuk, Azerbaycan’a gittim. Suriye ile vizenin kaldırılması anlaşmasını imzaladık, sınırı açtık. Bu arada Papandreu ilk dış ziyaretini Türkiye’ye yaptı. Başbakan İran’ı ziyaret etti. Çeşitli anlaşmalar imzalandı. Aynı ay içinde Pakistan ve Afganistan’ı ziyaret ederek, liderleri bir araya getirdik ve pürüzlerin çözümü için çalıştık. 30 Ekim’de Irak’a gittik. Bağdat, Basra ve Erbil’i ziyaret ettim. Irak’ın birbiriyle kavgalı üç kentini aynı günde ziyaret eden başka bir devlet adamı oldu mu? Irak ile 48 anlaşma imzaladık.

BU SAYEDE EKONOMİK KRİZİ HAFİF ATLATTIK

Yazının Devamını Oku

Eksen kaydı mı kaymadı mı?

6 Kasım 2009
MASADA o ana kadar konuşulanların en ilginci, Rus kuzen hikayesiydi hiç kuşkusuz.

İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband, Türkiye’ye gelmeden önce Moskova’da, bir radyo yayını sayesinde varlığından haberdar olduğu 87 yaşındaki kuzeni Sofia ile buluşmuştu.


Nazi kamplarından Rusya steplerine 20’inci yüzyılın savurduğu hayatların öyküsünden küçük bir kesit dinledik Çarşamba akşamı İngiltere Dışişleri Bakanı Miliband’dan.


Ankara ziyareti öncesinde küçük bir grupla İstanbul’da akşam yemeğinde bir araya gelen bakanın anlattığı sadece bu sevimli öykü değildi tabii ki.


Sohbetin özü bugünlerin en revaçta sorusuydu aslında.

Yazının Devamını Oku

PKK’yı aradan çıkarmak

2 Kasım 2009
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Irak Kürdistan Yönetimi’ne yaptığı ziyaret, uzun zamandan beri Ankara’da tasarlanan ama son an pürüzleri yüzünden ertelenen bir geziydi. Sonunda Türkiye Dışişleri Bakanı Kürdistan Yönetimi ile el sıkıştı. İyi de oldu.

Erbil’de de memnuniyetle karşılandığını anlıyoruz. Sınır ötesi operasyona izin veren tezkerenin Meclis’te bir yıl daha uzatılması bile bu memnuniyeti gölgelemişe benzemiyor.  

Irak Kürtleri ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iki yüzü var.

Birinci Körfez Savaşı’ndan beri bu böyle. 

İlişkiler bazen çok iyi gidiyor, bazen öyle bozuluyor ki tarafların birbirlerini aşağılayıcı açıklamalarına kadar varıyor iş.

Bunun nedeni açık. Neden PKK’nın bölgedeki varlığı.

Kürdistan Yönetimi ile Türkiye’nin ilişkileri ne yazık ki PKK’nın ipoteği altında sürüyor.

İlişkiler PKK’ya bağlı olarak devam ettikçe bu durumun değişmesi de zor. Çünkü PKK sadece dağın tepesindeki bir kampta yaşayan tecrit edilmiş bir grup değil. Bölge halkının bir parçası.

Kaldı ki Barzani ve Talabani, bundan bırakalım yirmi yılı, on yıl önceki kadar bile her şeye hakim değiller. Seçimler sırasında bölgede muhalefetin güçlendiğini gösteren gelişmeler de bunu ortaya koyuyor.  

Yazının Devamını Oku

Çeklere AB tavizi Kıbrıs için referans

1 Kasım 2009
ÇEK Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus’un Lizbon Antlaşması’nı imzalama karşılığı aldığı taviz, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin geleceğinde önemli bir referans niteliğinde.

Çek Cumhurbaşkanı ile Avrupalı liderler arasındaki anlaşmaya göre Çek Cumhuriyeti Lizbon Anlaşması’nın ekindeki Avrupa Temel Haklar Şartı’ndan muaf tutulacak.

Bu adım, Avrupa Birliği hukuku karşısında, bazı durumlarda farklı uygulamalara kapıyı aralıyor.

Ulusal hukuktaki uygulamalarının topluluk hukuku olarak kabul görmesi Annan Planı tartışmaları sırasında gündeme gelmişti. O ünlü derogasyonlar tartışmalarını unutmak mümkün mü? Mülkiyet ve serbest dolaşım konularında iki toplum arasında varılacak anlaşmaların Avrupa Hukuku sayılması istendiğinde, Kıbrıslı Rumlar buna kesinlikle karşı çıkmışlardı.

Çek Cumhurbaşkanı Klaus’un, “feragat cümleciği” ısrarı da, tam bu konuyla yani doğrudan mülkiyet ve tazminat meselesi ile ilgili.

* * *   

HİKAYENİN kökleri, Çek Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile müzakerelerine dayanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Çekoslovakya Yönetimi, sınır boylarındaki Almanları, savaş sırasında Nazilerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Almanya’ya göçe zorladı. İnsanlar hapislere atıldı, öldürüldü ve mal varlıklarına el konuldu.

Bu operasyonun hukuki temeli, zamanın cumhurbaşkanı Beneş’in adını taşıyan ve Çekoslovakya Anayasası’nda da yer alan kanunlardı.

Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri sırasında, Almanya’nın baskısıyla bu kanunları anayasadan çıkartması istendi. Ama mümkün mü? Bunun yapılması demek, Sudeten Almanların açacakları tazminat davalarına davetiye çıkartmak demekti. Çek Cumhuriyeti bu isteğe karşı koydu ve Anayasa’daki Beneş kanunlarını korudu.

Yazının Devamını Oku