Ferai Tınç

Avrupa sürecini artık botoks da kurtarmıyor

6 Aralık 2009
İSVEÇ’ten, THY’nin beş saatlik rötarı yüzünden sinirim burnumda dönüyorum.

Giderken önüme konan kirli çatal rahatsızlığını çoktan unutmuşum. Zaten hostesler hemen zabıt tutup bu durumla ilgilenileceği güvencesini vermişlerdi. 

Ama bu kez bırakın zabıt tutmayı, bir özür dileyen bile olmadı.

Arkadaşlarla birlikte havaalanı aburcuburlarında aradığımız teselli, akşama doğru çikolatalara teslim olan ruhlardaki pişmanlık duygusuyla yorgunluğumuzu iyice gerginliğe dönüştürdü.

Beklenen ve Cidde’den hacı taşıdığı için geciktiği söylenen uçağın alana inmesi bir sevinç kıvılcımı ateşlese de, uçağa girmeden hemen önce ve sonrası yaşanan karmaşa yüzünden kısa zamanda söndü.

İsveçli personelin, o bendini aşma moduna girmiş yolcuyu, oturdukları koltuk numaralarına göre  “A” ve “B” diye gruplara ayırarak içeri almak konusundaki cansiperane çabaları durumu karmaşıklaştırdı.

Bu disiplin ısrarına karşı girişilen sinir savaşından sonra yolcu uçağa çağladı ve yastıkları kucakladı. Yastıkların önceki sefere ait olduklarını anladığında vakit çok geçti.  

Yastıklar kullanılmış, personel çok yorgun, uçak kötü kokuyordu.

Ah Kevin, tam “I feel like a star” yani!

Yazının Devamını Oku

Sivil toplum Avrupa sürecini hızlandırmak istiyor

4 Aralık 2009
TÜRKİYE’nin en büyük sivil toplum gücü, önümüzdeki yılı Avrupa yılı haline getirmek için harekete geçti dersem belki abartmış olurum ama en azından bunun ciddi biçimde ele alındığını söyleyebilirim.

Çünkü Avrupa Birliği ve Türkiye’den sivil toplum temsilcilerinin yer aldığı Karma İstişare Komitesi’nin iki gün boyunca Stockholm’de yaptıkları toplantıya tanık oldum. 

Ticaret ve sanayi odaları, işveren-işçi örgütleri, kooperatifler, ziraat odaları, tüketici birlikleri kadın örgütlerinin temsil edildiği İstişare Komitesi çok büyük bir sivil toplum gücünü harekete geçirecek kapasiteye sahip. 

Bir zamanlar, yan yana bile gelemeyen işçi ve işveren sendikalarının Avrupa Birliği hedefi temelinde kurdukları ittifak etkileyici.

Üstelik bu çalışmalar sayesinde ortak hareket etme kapasitelerinin gelişmesinden de herkes memnun.

* * *

TOPLUMUN bu kadar gergin, böylesine bölünmüş olduğu bir dönemde, değişik sınıflardan, farklı çıkar çevrelerinden 12 milyon kişiyi temsil eden bu ittifakın Avrupa Birliği sürecini hızlandırmak için seferberliğe hazır olması ayrıca önemli.

Karma İstişare Komitesi’nin Avrupa Birliği tarafı da aynı kapasiteye sahip.

Komite’nin Eş Başkanı olan İşverenler Sendikası Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, “Burası mutfak” diyor, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki konular, sorunlar, yapılması gerekenler önce o komitede tartışılıyor. Toplantı sonunda yayınlanan sonuç bildirgesi Komisyon’a gidiyor ve referans kağıdı haline geliyor. Aynı şekilde Türk tarafı da Avrupalı muhataplarının görüşlerini Ankara’ya aktarıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Kıbrıs, Avrupa’yı kullandığını açıkladı

30 Kasım 2009
TÜRKİYE, Avrupa’da Kıbrıs’ın yolu tıkamasına ne kadar tahammül edebilir?

Avrupa Birliği süreci üzerinden Türkiye’yi denemeye kalkan Kıbrıslı Rum politikacıların sorunu daha da derinleştirdiklerini fark etmiyorlar.

Kıbrıs ne yaparsa yapsın, Türkiye biz birşey olmamış gibi yoluna devam eder tavrı gerçekçi değil.

Çünkü yola devam etmek artık tamamen sanal bir hale geldi. 

Avrupa Birliği Aralık zirvesi yaklaşırken Kıbrıs Hükümeti, Türkiye’ye karşı yaptırım uygulanması için harekete geçti.

Geçen hafta Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristofyas, AB üyesi ülkelerin liderlerine bir mektup yazarak eğer onlar Türkiye’ye yaptırım uygulamayacaklarsa Kıbrıs’ın bunu yapacağı mesajını verdi. 

Kıbrıs Hükümet Sözcüsü Stefanu Stefanos’un açıklamaları daha ilginç. Stefanu’nun bsaszına yaptığı açıklamayı çeviriyorum.

“Türkiye’nin katılım süreci koşullarını Kıbrıs sorununun çözümü için avantaja dönüştürmeya çalışıyoruz. Bu bizim stratejik hedefimizdir, Hükümetimiz uzun zamandan beri bu yolda çok uğraşıyor. Bunu hem Avrupalı ortaklarımızı müzakerelerle ilgili bilgilendirerek hem de Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmesinin altını çizerek yapıyoruz.” 

Stefanos

Yazının Devamını Oku

Almanya’da sorumluluk istifaları

29 Kasım 2009
ALMANYA Genelkurmay Başkanı, emrindeki bir komutanın Afganistan’da işini iyi yapmadığının halktan gizlenmesine göz yumduğu için istifa etti.

Savunma Bakan Yardımcısı da istifa etti.

Ama iş burada kalmadı, o zaman savunma bakanlığı koltuğunda oturan Franz Josef Jung’un da istifasına yol açtı.

Jung, şimdiki hükümette Çalışma Bakanı’ydı.

Genelkurmay başkanından bir gün sonra yani önceki gün, o da “olayın siyasi sorumluluğunu taşıyorum” diyerek yeni görevinden ayrıldı.

Ergenekon davasıyla ilgili birçok soru var. Kafalar hâlâ karışık, bu davanın iktidara en yakın çevre tarafından bir kampanya haline getirilmesi kamuoyunun olaya mesafeli duruşundaki önemli bir neden.

Ama bazı iddialar, sadece iddia bile olsalar, hızla ve kararlı biçimde üzerine gidilmesini gerektirecek ciddiyette. 

Kafes operasyonu ile ilgili iddia böyle mesela. Türkiye’de zaten diken üzerinde yaşayan azınlıklarla ilgili iddia tüyler ürpertici.

Üstelik bu bir kuruntu da değil. Türkiye, azınlıklar üzerinden kozların paylaşılması planlarıyla ilk kez karşı karşıya gelmiyor. 

Yazının Devamını Oku

Timbuktu küpesi

27 Kasım 2009
TİMBUKTU atasözü, “Yumurtanın sarısı ile beyazı anlaşamazlarsa kabuğu çatlar” diyor.

Sahra çölünde birkaç yıl önce iki kabile, kuraklık sonucu birbirlerine girince bölgeye yayın yapan Malezya radyosu Douenza radyo, halkın sözlü kültürünün parçası haline gelen bu atasözünü ana anons haline getirmişti.  

Dün uykumu kaçıran iki resim, medyanın çatışmalardaki rolüyle ilgili bir toplantıda duyduğum bu sözü aklıma getirdi.

Gündüz Diyarbakır’da Öcalan posterli miting yapılıyor, genç erkek kalabalığı sokaklarda.

Akşam Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde, başka bir genç erkek kalabalığı Kürtlerin yaşadığı mahalleye yöneliyor.

Dün İzmir, bugün Çanakkale.

Bu kabuk çatlarsa ne olacak? Geri dönüşü var mı?

* * *  

İÇ politika hesapları ile basiretleri bağlanan bütün siyasiler, artık bu işin şakası kalmadığını anlamak zorunda.

Yazının Devamını Oku

Altan Öymen’den 50’li yıllar (Değişim ne kadar zor)

23 Kasım 2009
DEĞİŞİM ne kadar zor bir şey canım, haydi Altan Öymen’i okuyalım.

“Bir Dönem Bir Çocuk” ve “Değişim Yılları”ndan sonra Altan Öymen’in anı dizisinin üçüncü kitabı “Öfkeli Yıllar’ı okuyorum.

Günün ve gecenin her saatinde kitabı okurken şekillenen tekerleme, kafamın içinde dolanıp duruyor.

Değişim ne kadar zor bir şey canım, haydi Altan Öymen’i okuyalım.


Belki de yok. Değişim denen şey insanın kendisini ve yaşam süresini aşırı ciddiye almasıyla bağlantılı bir sanrı mı? Değişmezliği savunan Zeno’ya karşı, bir ırmakta iki kez yıkanılmaz diyen Heraklitus’un yanında yer almış biri olarak Altan Öymen’in “Öfkeli Yılları” beni yeniden şüpheye düşürüyor.


* * *

Yazının Devamını Oku

Önce gönül alma

22 Kasım 2009
EĞER, ‘gündemdeki grip’ (doktorların kesin bir şey söyleyemedikleri zaman tercih ettikleri isim), burnunu bizim evin kapısından içeri sokmamış ve ben de 24 saat nöbete programlanmamış olsaydım, Diyarbakır Ticaret Odası ile Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin dün düzenledikleri toplantıya katılacaktım.

Katılamadım ama oradaki arkadaşlarımı ikide bir telefonla rahatsız ederek toplantıyı yakından izleme fırsatını buldum. 

Toplantıda söz alan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in dinleyicilere sorular yönelttiğini anlattılar. Sorulardan biri de şöyle, “Açılım muhalefete kurban mı edilecek?”

Açılımın içeriği konusunda kafalar karışık olsa da Kürt meselesinin çözüm sürecinin gündemimize girmesi ile birlikte başlayan tartışmalardan rahatsız değilim.

Süreç başladı bir kere. Hiçbir engel, öteleme ve kriz bu süreci geri çeviremeyecek.

Önemli olan en olumlu, olgun ve akıllı bir biçimde bu yolu yürüyebilmek, daha fazla zaman kaybetmeden düzlüğe çıkabilmek. 

İLK AŞAMA, HERKES DÖKSÜN İÇİNİ 

Dün Irak’tan gelen grubun içinde olan bir vatandaşımızın sınırda yaşadıklarını anlatıyor. Kendisini karşılayan komutanın “hoş geldin” diyerek elini sıktığında, içinden yükselen barış umudu ve onun bu duygularını paylaşması geleceğin ipuçlarını veriyor bize.

Bu süreçte “Annelerin göz yaşı kurusun”, “ülkemize barış gelsin” safhasındayız henüz.

Yazının Devamını Oku

İtalya mest etti

20 Kasım 2009
İTALYA ile Türkiye arasında sıkı fıkı günler yaşanıyor.

Başbakan Roma’da Berlusconi ile iki saat görüşüyor, yemek yiyor, İtalyan Cumhurbaşkanı Napolitano, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün konuğu, dışişleri bakanları bir araya geliyor, sivil toplum diyalogu için kurulan Türk-İtalyan forumu toplanıyor, Sabancı müzesinde “Osmanlı döneminde Venedik ve İstanbul, Nam-ı Diğer Aşk” sergisi açılıyor.

Radikal Parti lideri Emma Bonino, geçen yıl ile bu yılı karşılaştırdığımızda ilişkileri esas olarak durağanlığın belirlediğini söylüyor, “Bir tıkanıklık var. Bu tıkanıklığı aşmak İtalya’ya düşer” diyor. Siyasetçilerden, iş dünyasına, sivil topluma kadar bütün İtalyanları Türkiye içen Avrupa’da çalışmaya çağırıyor. Bonino’nun çağrısına, Forum’a katılmak için Türkiye’ye gelen İtalyan Dışişleri Bakanı Franco Frattini de katılıyor.


Radikal Parti lideri Emma Bonino, geçen yıl ile bu yılı karşılaştırdığımızda ilişkileri esas olarak durağanlığın belirlediğini söylüyor, “Bir tıkanıklık var. Bu tıkanıklığı aşmak İtalya’ya düşer” diyor. Siyasetçilerden, iş dünyasına, sivil topluma kadar bütün İtalyanları Türkiye içen Avrupa’da çalışmaya çağırıyor.


Yazının Devamını Oku