BU güzel yaz günlerinde bir yanım ağustosböceği ruh haline teslim olmak için fırsat kollarken, diğer yanım karınca.
28 Haziran’da Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi kadına karşı şiddet ile mücadele için kampanya başlatıyor.
Kampanya 24 Kasım’da Strasbourg’da başlıyor. Sloganı: "Ulusal meclisler aile içi kadına yönelik şiddete karşı mücadelede elele."
Aynı gün Konsey, İspanya Parlamentosu’nda da kampanyayı tanıtacak.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ile İspanyol Meclisi 24 Kasım’da video-konferans sistemi ile birbirine bağlanacak.
Haydi iş başına. Parlamenterlerimiz yaz tatiline çıkmaya hazırlanıyorlar, ama önceden hazırlık yaparsak, biz de 24 Kasım kampanyasına etkili bir programla katılabilir, o gün Strasbourg’a bağlanıp hazırlıklarımızı açıklayabiliriz.
***
KAMPANYANIN stratejisi zaten belli. Üstelik bu kampanya üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının bilgisi ve onayı ile start alıyor.
Parlamenterler Meclisi’nin Eşit Fırsatlar Komitesi’nin Sosyalist üyesi Minodora Cliveti’nin 19 Mayıs’ta sunduğu rapora göre biçimlenen kampanya 2008 yılında aile içi şiddet konusunda tüm üye ülkelerin somut adımlar atmasını öngörüyor.
Rapordaki gözlemler ilginç. Son yıllarda aile içi şiddet Avrupa dahil dünyanın her yerinde artış gösteriyor.
"Aile içi şiddet değişik biçimlerde ortaya çıkıyor" denen raporda şiddetin farklı biçimleri sıralanırken bunların fiziksel, cinsel, psikolojik olabileceğinin altı çiziliyor.
Ama bir başka konu var ki, artık o da kadına yönelik şiddet kavramı içinde değerlendiriliyor. "Kadını erkeğe ekonomik olarak bağımlılığa mecbur etmek."
Kadınların çalışmasının engellenmesi, miras hakkından mahrum edilmeleri gibi, bugün birçoğumuza gayet sıradan gelebilecek bir çok uygulama "şiddet" kapsamında değerlendiriliyor artık.
Ayrıca bu tartışmalar sırasında çok önemli bir konu daha gündeme geliyor. Ve tasarı metninde yer alıyor.
Avrupa Konseyi, kadına karşı şiddet ile mücadele ederken, "üye ülkelerin kadına karşı her türlü şiddet ile mücadele sorumluluğundan kaçınmak için kültürel ya da dini gerekçeler gösterilmesini reddediyor."
Bu da çok önemli bir yaklaşım.
Çünkü ceza yasası değişkiliği sırasında aile ve kadın haklarıyla ilgili yaşadığımız tartışmalarda, haklardan kısıtlamaya gitmek için "kültür ve din" gerekçeleri çok kullanıldı. Mesela namus cinayetleri konusunda toplumda zihniyet değişikliğini sağlayacak netlikte siyasi bir önderlik üstlenemedi AKP.
Evet kampanyanın stratejisi belli demiştim. 46 ülke parlamentosu aile içi şiddete karşı yasal önlem almaya ve daha da önemlisi bu konuda toplumu bilinçlendirmek için parlamentoların, "kadına karşı şiddetle mücadelede kararlılık açıklaması", milletvekillerinin kamuoyu önünde aile içi şiddete karşı bireysel tavır almaları isteniyor.
***
24 Kasım günü bizim parlamentomuzda da aile içi şiddete karşı özel bir oturum yapılır herhalde. Ama umuyorum, bu kampanyaya inanarak katıldığımızı göstermek için kadın ve aileden sorumlu bakanımız Nimet Çubukçu, CHP milletvekili Gaye Erbatur gibi bu konuda gerçekten çaba harcayan, yine CHP’li Gülsüm Bilgehan gibi zaten Avrupa Konseyi’nde fırsat eşitliği konularında çalışan milletvekillerimizin girişimiyle iki yıllık etkili bir kampanya başlatılsın.
Siyasi destek, Hürriyet gazetesinin de sorumluluk aldığı sivil toplum kampanyalarının daha da derinleşmesini sağlayacak. İçimizdeki şiddet ile mücadele etmek için aile içi şiddetin farkına varmamız gerekiyor önce.